Get Mystery Box with random crypto!

Çapa yaparken yanlışlıkla ikiye böldüğü solucanı, üstüne bastı | HAYATİ İNANÇ

Çapa yaparken yanlışlıkla ikiye böldüğü solucanı, üstüne bastığı karıncayı, çayın içine düşüp haşlanan sineği koşa koşa veterinere götüren hayvan sever gördünüz mü? Ya da iğnesi kopan arılar, üstüne oturulan örümcekler, kovalanan kargalar için sokağa çıkıp pankart açanları?

Kış günü soğukta üşüyen, yazın susayacak diye kampanya yaptığımız kedicikler için endişeliyiz de, Serengeti çöllerinde sıcağın altında dili dışarıda kalmış aslanlar için neden bir şey yapmıyoruz, hatta yapma ihtiyacı bile hissetmiyoruz?

Hamam böceklerinin tek kusuru, uğur böcekleri gibi kırmızı olmamaları mı? Çekirgeler böcek de; kelebekler değil mi?
Bir ceylan bir sırtlana yem olunca içimiz parçalanıyor da, neden fare yesin diye kedi besliyoruz? Ceylanlar can da; fareler patlıcan mı?

Doktorluk prestijli meslek; ama kaporta tamirciliği utanılacak! Güzelsen tüm kapılar açılır; ama kiloluysan lokmaların sayılır. Paran varsa ağasın; yoksa kapıya bile köpek diye bağlanmazsın.

Bu esaret bazen öyle boyutlara geliyor ki, birini Kürt diye aşağılarken diğerini İtalyan diye daha fazla seviyoruz. Norveçli gelip ev alsın diye dört gözle beklerken Suriyeli ev alsa bile defolup gitsin istiyoruz.

Siyasi görüşüne göre biri İzmir’de sel olunca seviniyor diğeri Konya’da. Amerika’daki üç kişi ölse son dakika haberi geçiyoruz da Irak’ta onar onar ölenleri alt yazıya sığdırıyoruz.

Çünkü insanoğlu olarak severken bile ikiyüzlü ve öğretilmiş duyguların esiriyiz.

Başka insanları anlamayı geçtim kendi halimizden bile haberimiz yok.

Sandalyeyi çekip kendimizi de karşımıza alıp “ya derdin ne senin” diye dinleyebilsek kendimize, çoğu sorunun cevabını yine kendimiz vereceğiz. Ama bu zor ezberlediğimiz duyguları yaşamak daha konforlu geliyor.

Duyacaklarımız hoşumuza gitmeyecek diye kendimiz ile yüzleşmek istemiyoruz. Çünkü mutluluk veren yalanlar, acı verecek gerçeklerden daha fazla hoşumuza gidiyor.

Ezberden yaşıyoruz bu hayatı. Ne duyduysak o kadarız...

Sonra "Elalem ne der" diye hayallerden vazgeçiyor, ipotek altına alınmış hayatlar yaşıyoruz. Sadece severken değil, arkadaş olurken, evlenirken, boşanırken bile.

Kendi hayatlarımızın başrolündeyiz zannediyor, figüran bahşişi ile günü bitiyoruz.

Ezgi Akgül