2022-04-23 05:00:39
İşte bu kimse, İslam'dan bir şey taşımadığından İslam ona mal ve can güvenliği tanımaz. Nitekim, önceki hadis buna delil oluşturur.
Muhammed bin Abdu'l-Vehhab şöyle diyor:
"Kimileri de şirki bilmedikleri için şirki reddetmiyorlar."
Derim ki: Böyle bir kimse de muvahhid olamaz. Muvahhid olabilmesi için şirki terketmesi ve ondan uzak durması gerektiği gibi, şirk fiilini işleyenlerden de uzak durması ve bunları tekfir etmesi gerekir. Şirki tanımayan kişi “lailahe illallah”ın gösterdiği şeyi elde edemez.
Kim, bu kelimenin içerdiği manaya göre hareket etmezse, iman etmiş sayılmaz. Bu durumda İslam üzere değildir ve İslam'dan birşey bilmiyor demektir.
Çünkü kim; bu kelimenin kapsadığı manayı; ilme ve yakine dayandırarak doğrulamak suretiyle, ihlas ve sevgiyi de ön planda tutarak kabul etmez ve buna boyun eğmezse, o, bu kelimenin gereklerini yerine getirmemiş demektir.
İşte bu kimseler, bu dinden hiçbir şey üzere değildirler. Bunlar "La ilahe illallah" demiş olsalar da, bu kelimenin nelere delalet ettiğini ve neleri kapsadığını bilmemektedirler.
Muhammed bin Abdu'l-Vehhab diyor ki:
"Kimileri de tevhidi bilmiyorlar fakat onu inkar da etmiyorlar."
Bu da tıpkı bir önceki paragrafta geçen ifadeye benzemektedir. Bu kişiler her şeyden önce bütün rasullerin anlatmak için gönderildiği dinleri konusunda ne yapmaları gerektiği hususunda bir bilgiye sahip değildir. Bu şekilde olan kimselerin durumu yüce Allah'ın, haklarında:
"...Onlar dört ayaklı hayvanlar gibidirler, belki de yolca daha sapıktırlar." (el-Furkan 25/44) buyurduğu kimseler gibidir.
Muhammed bin Abdu'l-Vehhab diyor ki:
"Kimileri de -ki bunlar en tehlikelileridir- tevhidle amel eder, tevhidin kıymetini bilmez, tevhidi terkedenlere buğzetmez ve onları tekfir de etmez."
Muhammed bin Abdu'l-Vehhab'ın, "Bunlar en tehlikelileridir" ifadesini kullanmasının sebebi şudur:
Çünkü bunlar amel ettikleri şeyin kıymetini bilmiyor, tevhidin ağır şartların da gereğince yerine getirmiyorlar. Halbuki tevhidi doğrulayacak ve sahih hale getirecek olan, bu şartlardır ve bunlar kesinlikle gereklidir.
Daha önce de öğrendiğin gibi tevhid; onlara hüccet ikame ederek, müşriklerin kafir olduklarını bildirerek, onlara düşmanlık göstermeyi, şirkten uzak durmayı, şirki reddetmeyi gerekli kılar.
İşte bu kimseler, ancak kendi kendilerini aldatıyorlar. Çünkü bunlar, "ihlas kelimesi" de dediğimiz, "La ilahe illallah" kelimesinin, nefy ve isbat –yani red ve kabul- konusunda delalet ettiği hususların hiçbirini yerine getirmiyorlar.
Muhammed bin Abdu'l-Vehhab diyor ki:
"Kimileri de, kendince şirki terkediyor ve doğru bulmuyor; fakat şirkin mahiyetini tam olarak takdir edemiyor da."
İşte böyleleri bir öncekilere oldukça yakındırlar; ancak şirkin ne demek olduğunu henüz takdir edememektedirler. Eğer şirkin ne demek olduğunu takdir edebilselerdi, o zaman muhkem ayetlerin delalet ettiği şeyleri yerine getirirlerdi. Tıpkı İbrahim (aleyh's-selam)'ın şu ifadelerindeki gibi:
"... Doğrusu ben, beni yaratan hariç, sizin taptıklarınızdan uzağım." (ez-Zuhruf 43/26)
"... Biz sizden ve sizin Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi tekfir ettik. Yalnızca Allah'a inanmanıza kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir..." (el-Mümtahine 60/4)
Şirki bilen ve terkeden bir kimsenin mutlaka; müşrik olan abidden ve ibadet ettiği tağuttan uzak durması, inananlarla dost olup, şirke ve müşriklere buğzetmesi, onlara karşı kin ve öfke beslemesi, onları düşman olarak kabul etmesi gerekir.
İşte bu iki çeşit insan tipi, günümüzdeki İslam iddiasında bulunan kimselerin çoğunluğunu oluşturur. Bunlar, kendilerini kamil anlamda muvahhid yapacak olan tevhidin gereklerini, sırf bilgisizliklerinden dolayı yerine getirmemekte, ihlas kelimesinin neleri gerektirdiğini ve neleri yasakladığını bilmemektedirler. Doğrusu dini, gerçek manasıyla bilmeyen aldanmışların sayısı ne kadar da çoktur.
Açıkça anlaşıldığı gibi yüce Allah, şirk ehlini kafir olarak kabul etmekte ve muhkem ayetlerinde onları bununla –yani küfürle- vasıflamaktadır. Allah (celle celaluhu) şöyle buyuruyor:
142 views02:00