2021-08-09 16:23:21
Pontus'u Fetih ordusunda Sâre Hatun isimli çok muhterem bir kadın da bulunmaktadır. Bu kadın Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ın annesidir. Fatih’e, oğlu tarafından ricacı gönderilmiştir. Uzun Hasan, Fatih’i bu seferinden vazgeçirmek istemektedir. Çünkü Uzun Hasan, Pontus İmparatoru David Komnenos’un yeğeniyle evlidir. Aralarında akrabalık vardır.
Pontus İmparatoru David, Uzun Hasan’dan yardım istemiş, bunun üzerine Uzun Hasan Fatih’e annesini ricacı göndermiştir.
Sâre Hatun, Fatih’le uzun uzun görüşmüş, Fatih öylesine etkilenmiş, Sâre Hatun’un faziletine, dürüstlüğüne, yiğitliğine öylesine hayran olmuştur ki, kısa bir süre sonra ona “Sâre Ana” demeye başlamış ve isteği üzerine de yanına almıştır.
Sâre Ana iki arada bir derede kalmıştır. Kâh oğlunun ricalarını tekrarlamakta, Fatih’i Pontus seferinden vazgeçirmeye çalışmakta, kâh dinî inançları evlât sevgisine galip gelmekte, Fatih’i “küffar üzre sefere” teşvik etmektedir.
Pontus Seferi çok çetin şartlarda geçer. Karadeniz’in aşılmaz sarp kayalıkları, özellikle de Zigana Dağları’nın karlı yamaçları dize gelmez. Padişah bile sık sık atından inip yürümek, tırmanmak, hattâ sürünerek gitmek zorunda kalır.
Böyle çetin bir mücadelenin sonunda mola verildiği bir sırada Sâre Hâtun, genç Padişah’a sokulur. Padişah ter içindedir. Tırmanırken dizi kanamış, gömleğinin yakası yırtılmış, hafif olsun diye başına sardığı ak tülbent tozdan ve terden kararmıştır. Cihân Padişahı sıradan, gayretli bir yeniçeriye benzemiştir. Sâre Hâtun’un ana yüreği bu görüntüye dayanamaz:
“Şevketlü oğlum” der, “bu Trabzon’a bunca zahmet nedendür? Bunca zahmete, meşakkate değer mi? Gelinime bağışlayıver gitsin.”
Elinin tersiyle alnındaki teri silen Fatih, şu cihana bedel cevabı verir:
“Ey Ana, bu zahmet din yolundadır. Zira bizum elumuzda İslâm kılıcı vardur, eger bu zahmeti ihtiyar itmesevüz bize Gazi dimek yalan olur!”Sâre Ana iki arada bir derede kalmıştır. Kâh oğlunun ricalarını tekrarlamakta, Fatih’i Pontus seferinden vazgeçirmeye çalışmakta, kâh dinî inançları evlât sevgisine galip gelmekte, Fatih’i “küffar üzre sefere” teşvik etmektedir.
Pontus Seferi çok çetin şartlarda geçer. Karadeniz’in aşılmaz sarp kayalıkları, özellikle de Zigana Dağları’nın karlı yamaçları dize gelmez. Padişah bile sık sık atından inip yürümek, tırmanmak, hattâ sürünerek gitmek zorunda kalır.
Böyle çetin bir mücadelenin sonunda mola verildiği bir sırada Sâre Hâtun, genç Padişah’a sokulur. Padişah ter içindedir. Tırmanırken dizi kanamış, gömleğinin yakası yırtılmış, hafif olsun diye başına sardığı ak tülbent tozdan ve terden kararmıştır. Cihân Padişahı sıradan, gayretli bir yeniçeriye benzemiştir. Sâre Hâtun’un ana yüreği bu görüntüye dayanamaz:
“Şevketlü oğlum” der, “bu Trabzon’a bunca zahmet nedendür? Bunca zahmete, meşakkate değer mi? Gelinime bağışlayıver gitsin.”
Elinin tersiyle alnındaki teri silen Fatih, şu cihana bedel cevabı verir:
“Ey Ana, bu zahmet din yolundadır. Zira bizum elumuzda İslâm kılıcı vardur, eger bu zahmeti ihtiyar itmesevüz bize Gazi dimek yalan olur!”
673 views13:23