2021-10-15 14:04:07
I. İSLÂM'DA BİLGİ VE VARLIK
A. Bilgi Meselesi
1. Bilginin Tanımı ve İmkanı
Akait ve kelâm alimleri, nesnelerin (esya) sabit bir gerçekliğinin bulunduğunu ve bunun bilinmesinin mümkün olduğunu kaydederler. Çünkü varlık ancak bir hakikate sahip olunca bilginin konusu olabilir. Varlık ile bilgi arasındaki bu sıkı ilişki sebebiyle akait ve keläm älimleri varlık meselesiyle ilgilendikleri gibi, bilgi meselesiyle de ilgilenmek durumunda kalmışlardır.
Genelde ilim "bilen ile (süje) bilinen (obje) arasında bag kurma" şeklinde tanımlanır. İlmi "sahibine, aklın ve du yuların sahasına giren her şeyi (mezkür) açık hale ge tiren sifat" diye tanımlayan Måtüridi'nin tanımı, buna yakın muhtevaya sahiptir. Bu tanımda da "bilinen şey (mezkür)", "bilen kişi" ve "bilme fiili olmak üzere üç un surdan söz edilmektedir. Bazı kelam alimleri tarafından ilmin "mälämun olduğu gibi açiklanması, mahallinin alim olmasını gerektiren sifat" (Esarf) ve "bir şeye oldu gu gibi inanma" (Mu'tezile) şeklinde tarifleri yapılmış ol makla birlikte en kapsayıcı tanim Maturidi'nin tanimidir.
Bilgi ya mutlak olur ki bu, eşyayı doğrudan ve olduğu gibi bilmektir, ya da izafi olur ki bu da varlıkları dolayh yani bilgi vasıtalarıyla bilmektir. Allah'ın bilgisi mutlak, bizim bilgilerimiz ise izafidir. Bu sebeple Allah'ın bilgisi kadim, doğrudan, sonsuz ve sınırsızdır. Bizim bilgimiz ise dolaylı, sonlu, sınırlı, verilmiş veya kazanılmıştır.
Allah Teala'nın varlık alemine çıkardığı insan başlangıçta hiçbir şey bilmezken, onu Cenâb-ı Hak bilip öğrenebile ceği yeteneklerle donatmıştır.
والله اخرجكم من بطون أمهاتكم لا تعلمون شيا وجعل لكم الشمع والأبصار والأيدة لعلكم تشكرون
"Allah sizi analarınızın karnından, siz hiçbir şey bilmez durumda iken çıkardı. Şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi."
Aynı husus Mülk sûresinde ise şu şekilde ifade edilir.
قل هو الذي أنشأكم وجعل لكم السمع والأنصار والأفئدة "De ki: O, sizi yaratan ve size kulaklar, gözler ve kalpler verendir."2
Bu duruma göre yaratılıştan bilme ve öğrenme yetenegine sahip insan için ilahi veya beşeri ayınımı yapılmaksızın bilginin imkânı söz konusudur. Allah, insanın bi lip öğrenmesi için dış dünyada ve kendi içinde kendisine işaret eden deliller yaratmıştır. Söz konusu delillerle dini bilgi arasında da sıkı bir ilgi vardır. Kelam ilminin amacı bu irtibatı kurmaktır. Kelâm âlimlerinin eşyanın hakika tine ilişkin bilgilere önem vermelerinin sebebi de onu bu amaca götüren bir vasita olarak görmeleridir.
Biz Allah'ı dolaylı yoldan bildiğimize göre, bu bilgiyi bize veren, gördüğümüz alemdir. Eşyanın bilinmesinin mümkün olmaması halinde Allah'ı bilmemiz imkânsız olacaktır. Eşyanın (diş gerçeklik) bir hakikati vardır ve insan için onun bilgisine erişmek mümkündür. Eger söz konusu dış âlem arızî ve hayalî şeylerden ibaret sayılır ve bilginin imkânı reddedilirse, başta Allah inancı olmak üzere itikadın ternellendirilmesinin bir dayanak noktası kalmaz. Bu sebeple eşyanın hakikatinin bulunduğunun ve onun bilinmesinin mümkün olduğunun ortaya konul ması gerekir.
Kelâm âlimleri, ilmin mümkün olup olmadığını kabul etmeleri bakımından insanları iki gruba ayırmakta, bilginin imkânını reddedenlere sofist (Süfestáiyye/Hisbaniy ye), onun mümkün olduğunu savunanlara da ehl-i hak (Ikaniyye/varlığın kesin olarak bilinebileceğini savunanlar) demektedir. Kelâmcılar bu ayırımda kendilerini ehli hak olarak görmüşlerdir. Kelâm alimlerinin bu tutumu Kur'an-ı Kerim'in yaklaşımına da uygundur.
367 viewsBİLGE KRAL, edited 11:04