Get Mystery Box with random crypto!

İNNE MAIYE RABBÎ SEYEHDÎN! (Şuara suresi ayet 62 ) Bu Ayet-i | Bekir Develi Sevenleri

İNNE MAIYE RABBÎ SEYEHDÎN!
(Şuara suresi ayet 62 )

Bu Ayet-i Celile’yi dağlara taşlara haykırmak, her gördüğüm yere yazmak istiyorum BÜYÜK HARFLERLE..

"İNNE MAIYE RABBÎ SEYEHDÎN..!”

Belki bir çoğumuz ilk defa işittik, Rabbimizin bize böyle bir vahiy indirdiini..

Belki yüzlerce mukabeleye gitdik, defalarca kendimizde okuduk ama birazdan ilk defa işitceğiz..

Kıymetli kardeşlerim;

Bir kaç zamandır, kimi görsem ruhsal sorunlar yaşıyor, sürekli depresif ve üzüntü içerisinde..

"Toplumumuzun neredeyse yüzde 90'ı depresyonda" desem, abartmış sayılmam..

Hep bir ağızdan “Ölsem, kurtulsam” diyoruz, ama derdlerimizi Kur’an'a arz ettiimizde utanır mıyız acaba!

Şuara Suresi’ne derdimizi anlatalım mesela..

Haydi, şu an yüreğimizin baş köşesine oturtup, uykularımızı kaçıran sıkıntıyı fısıldayalım..

Sonra dönüp Ayet-i Celile’yi okuyalım..

Şuara Suresi, bizlere Musa Aleyhisselam'dan bahsediyor.

Düşünün ki bir gruba önder olmuşsunuz, kimseye bir zararınız yok ama dünyanın en en en zalim adamı peşinizde!

Sizi ve size inananları acı içinde öldürecek!

Ve siz kaçıyorsunuz, onlar kovalıyor..

Hikâye anladmıyorum, bizzat Ayet-i Celile’de Rabbimizin buyruğunu izah ediyorum..

Koşuyorsunuz ve geldiğiniz yer, koskoca Kızıldeniz’in kıyısı..

Atlasanız, boğulacaksınız..

Dursanız, Firavun ordusuyla geliyor; doğranacaksınız!..

İşte, tam da böyle bir zamanda kavmi, Musa Aleyhisselam'a teselli vermedi, “Öl de, ölelim" demedi..

Aksine, büyük bir hışımla;

-İşte yakalandık! Ey Musa sen açtın başımıza bu belayı!

diye söylenmeye başladılar.

SubhanAllah..

Düşünebiliyor musunuz!..

Bir anda yol arkadaşlarınız, dostlarınız en zor anınızda “Senin yüzünden!" diye homurdanmaya başlıyor, önden Kızıldeniz köpürüyor, arkadan Firavun geliyor..

Musa aleyhisselam'ın dilinden tek bir nida çıktı o anda ki;

Kıyamet’e kadar her Mü’min zikredecek bu kelamı..

-İnne maıye Rabbî seyehdîn!

Yani;

-BEN ALLAH'LA BERABERİM, O BANA ÇARE GÖNDERİR!

İşte bu kadar!

Bu kelâm değil miydi Kızıldeniz’i yardıran, derd sanılan Firavun’u ordusuyla birlikde boğduran!?

Neden zor geliyor Rabbimize güvenmek bizlere!

Bir defa gözyaşları içinde derdimize dönüp de;

-Ben Rabbimle beraberim, o bana çare gönderir!

desek, neden açılmasın ki o kapılar bize!

Böyle bir ânı, biz hayatımızda yaşamış olabilir miyiz?

Böylesine bir imtihanın yanından bile geçmemişken nedir bize hayatı zehir eden!..

Bizler, şeytanın üzüntü ile yaklaşacağını unuttuk çünkü..

Bizler şeytanı dahi unuttuk.

Sanıyoruz ki bu şeytan;

-Ramazanda bağlanan,

-Akşam ezanından sonra dolanan,

-Seccade katlanmazsa namaza duran(!)

-Sofra bekletilirse afiyedle yemeğe dalan..

-Arada ettiğimiz gıybetin yegâne suçlusu(!)

İşte şeytanı bundan ibaret sayıyoruz..

Düşmanımızı tanımıyoruz ki; ona karşı siper alalım, savaşabilelim..

Oysa şeytan, en çok “üzüntü"den yaklaşır kardeşler..

Zira şeytan, çok iyi bilir ki;

Üzüntü, Rabbimiz’in sevmediği bir ahlâkdır!..

Bu yüzden Ayet-i Celile’sinde bizlere emreder;

-GEVŞEMEYİN, ÜZÜLMEYİN!

Rabbimiz buyuruyor!

Namaz gibi, oruç gibi, hac gibi..

"ÜZÜLMEYİN”

Bunca isyan, bunca antidepresan, bunca bunalım-depresyon durabilir mi bu Ayet’in karşısında!

Şu dünyada kısacık hayatımız, bunca üzüntüyle, kuruntuyla, olmazları oldurmaya çalışmakla geçirilecek kadar basit mi Allah aşkına!..

Vallahi dünya hızlıca geçip bitecek.

Peki, bu kadar geçici ve kısa kalınan bir yerde, bu değerli zamanı üzülerek, Allah‘ın istemediği bir ahlakı göstererek yaşamak ne kadar mantıklı?

İbrahim aleyhisselam ateşe atıldığında üzüldü mü?

Yoksa;

-Allah bana yeter; O ne güzel vekildir! deyip tebessüm mü etti alevlere!

Bu teslimiyet dolu yüreği yakar mı Mevla’sı!..

Ya Sümeyye annemiz...

Mızrak göğsüne saplandığında umrunda mıydı dersiniz!

-La ilahe illallah! dedi son defa, tebessümle..

Ve göklere "İslamın ilk şehidesi" olarak yazıldı o kutlu sahabe..

Ya Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem...