Get Mystery Box with random crypto!

Türkiye’de ve Suriye’de Değişimin Kökeni Salih Seriyye Yazıl | سهم المنهج

Türkiye’de ve Suriye’de Değişimin Kökeni

Salih Seriyye

Yazılış tarihi: Temmuz 2017

 
بسم الله الرحمن الرحيم

 
Uzun zamandır kendimi bir şeyler yazmamaya ikna etmeye çalışıyor ve bu süreçte olayları uzaktan takip edeyim ve hatalarımı usulca düzelteyim diyordum. Hep aranızdaydım. Tartışmalarınıza, olaylara yaklaşımınıza tanık oluyor, sadece izlemekle yetiniyordum. Dönen mevzular, mevzulara gösterilen tepkilerin hep aynı olduğunu gördüm. Birçok gelişmeye Şer-i Şerif’in çizdiği pencereden değil, etrafımızı çepeçevre kuşatan ve her gün daha da garibi haline geldiğimiz mahalle baskısının getirdiği psikolojiyle baktığımızı gördüm.

Evet, Türkiye’deki cihadi cemaatlerin büyük çoğunluğu 10 yıl hatta 5 yıl önceki anlayışlarının çok uzağındalar. Birçoğu 5 yıl önce kırmızıçizgi olarak gördüğü hassasiyetleri artık aşırılık olarak nitelendiriyor. Ve bu durum garibi olduğumuz şu âlemde garipliğimizi daha da katmerleştiriyor. Artık uğruna gençliğimizi verdiğimiz ve bundan inanılmaz gurur duyduğumuz menhecimizi tağutlardan değil, mücahid (!) abilerimizden korumaya çalışıyoruz! Ve bu bizi öncekinden daha ağır bir yükün altına sokuyor.

15 yıl süren AKP iktidarı -son birkaç yılını saymazsak- cihadi cemaatler de dâhil bütün İslamcılara çok rahat bir davet ortamı sağladı. Daha önceleri ev derslerinde, gizli kapaklı konuştuğumuz konuları derneklerde, en yüksek perdeden seslendirmeye başladık. Evet, bu birçok yönüyle iyi bir şeydi. Davet eskiye oranla birkaç kat hızla yayılıyordu. Fakat cemaatler bu rahatlığın getirdiği tehlikeyi sezemediler. Daha önce kaybedecekleri bir şeyleri olmayan insanlar bedel ödemeye hazırlardı. Bu nedenle hak en üst perdeden söyleniyor, kişinin yürüdüğü yolda yalnız kalması sıdkının delili sayılıyordu. Baskılar, işkenceler, kelepçeler, gözaltılar kimseyi yıldırmıyordu.

Sonra dernekleşmenin, dünya nimetlerinin önlerine sonuna kadar serilmesiyle birlikte daha önce vazgeçemeyecekleri hiçbir şeyleri olmayan insanların artık bir şeyleri olmaya başladı. Davetlerinin büyümesinden elbet rahatsız olunuyordu. 90’lı yılların vahşi üslubuyla değil, 21. yüzyılın medeni üslubuyla tehdit edilmeye devam ediliyorlardı. Eskiden olsa bu tehditleri önemsemez, yollarına devam ederlerdi. Oysa şimdi iş karmaşıklaşmış işin içine birçok faktör birden girmişti.

Bu durum onlarda bir ikileme yol açtı: Kendimizi aynı şekilde ifade etmeye devam edersek yaşadıklarımızı aynısıyla yaşayacak, tırnaklarımızla kazıyarak elde ettiğimiz kazanımlarımızı tekrar kaybedeceğiz. Menhecimizi değil üslubumuzu değiştirirsek kazanımlarımızı koruyacağız.

Menheclerini değil üsluplarını değiştirmeye niyetlenerek girdikleri yolda kendilerini bekleyen bir yığın mevzu vardı. İnsanlar kendilerine 10 yıl önce tartıştıkları konular hakkında sorduklarında yapılarını koruma, tekfirci damgası yememe adına insanlara yumuşattıkça yumuşattılar. İlk başta kendileri bu yumuşatmayla birlikte eski anlayışlarını koruyorlardı. Sonra kendilerine yumuşattıkları insanlardan müteşekkil koca bir tabanları oluştu. Bu tabanları artık sert söylemlerden rahatsız oluyor, 10 yıl önceki hassasiyetlerini ‘aşırılık’ olarak nitelendiriyordu.

Abilerimizi yolun tam burasında bekleyen yeni bir ikilem vardı: Ya yolun tam burasında hata yaptıklarını itiraf edip kendilerine format atarak eskiye döneceklerdi ki bu sayısı 10’u bulan derneklerinin kapatılması, altlarındaki arabaların, daveti daha rahat yapabilmek için (!) oturdukları lüks dairelerin ellerinden gitmesi, 3 kişinin ancak sığabildiği F Tip’lerine geri dönüş anlamına gelebilirdi. Ya da cemaatleri ile birlikte girdikleri yolda cemaatin istediği şekilde yol almaya devam edeceklerdi. Cemaatlerin dününü ve bugününü bilenler abilerimizin tercihlerini neyden yana yaptıklarını rahatça görebilirler. Şeytan bu, binlerce yılın tecrübesine sahip, bir günde ökçeleri üzere dönderir mi adamı? Nasıl yoldan çıkarmıştı kavm-i Nuh’u? Resim çizmeyi basit gösterme kapısından girmiş, çok azı müstesna topyekûn putlara tapar hale getirmişti.