Get Mystery Box with random crypto!

(Meselâ: Lezzet ve sürûr ve memnûniyyetin bizce ma’lûm ma’nâla | Risâle-i Nûr İzah ve Notlar

(Meselâ: Lezzet ve sürûr ve memnûniyyetin bizce ma’lûm ma’nâları, şuùnât-ı mukaddeseyi ifâde edemiyor;) İnsân yaptığı işten lezzet aldığı gibi; Cenâb-ı Hak da yaptığı işten bir lezzet alır. Ancak Cenâb-ı Hakk’ın aldığı lezzet, bizim aldığımız lezzete benzemez, bizim aldığımız lezzetin cinsinden değildir, kendisine mahsûs bir lezzet-i münezzehe alır. Meselâ; semâvât ve arzı yaratmasından, gece ve gündüzü ve mevsimleri ardarda getirmesinden, bulûtların sevk ve idâresinden, yağmuru yağdırmasından, rüzgârı estirmesinden, yer ve göğün içindeki dâimî faâliyyetten kendisine mahsûs hadsiz bir lezzet-i münezzehe alır. Cenâb-ı Hakk’ın Zât-ı Akdes’i, mahlûkàtın cinsinden olmadığı gibi; O’nun esmâ, sıfat ve şuùnâtı dahi mahlûkàtın sıfatı cinsinden değildir.

Meselâ diyoruz ki; bir pâdişâh var, bir gemi yapar, binlerce misâfiri o gemiye bindirip seyâhat ettirir. O misâfirlere hadsiz ihsân ve ikrâmda bulunur. Kendisi de bizzât onlara nezâret eder ve onların ni’metlerden istifâde etmelerinden kendisine mahsûs bir lezzet alır. İşte nasıl o pâdişâh, o fakirlere ve o muhtaçlara ikrâmdan lezzet alıyorsa, Cenâb-ı Hak da şu dünyâ gemisine dört yüz bin çeşit nebâtât ve hayvânât tâifelerini bindirip, fezây-ı âlemde seyâhat ettiriyor. Onlara hadsiz ihsân ve ikrâmda bulunmakla kendisine mahsûs hadsiz bir lezzet-i münezzehe alır.

Bu misâlde Cenâb-ı Hakk’ın kendisine mahsûs aldığı lezzet-i münezzehe, o pâdişâhın aldığı lezzete benzetildi. Bu küçük bir örnektir. Ellâh’ın bu ikrâmı, nasıl olur da bir pâdişâhın ikrâmına benzetilebilir. Elbette benzemez. Bu küçücük sönük misâl, o yüksek ve parlak hakìkatı ifâde edemez. Ancak Zât-ı Akdes’in şuùnât-ı mukaddesesini anlamak için bir mirsâddır. Hem bu misâlde görünen ikrâm etmek gibi sıfatlar da hadd-i zâtında Cenâb-ı Hakk’a âittir. O misâlde zikredilen ikrâma, hakìkì ma’nâda “Pâdişâhın ikrâmıdır” diye i’tikàd etmek, dalâlettir. Zîrâ o temsîlde zikredilen pâdişâha âit olan ikrâm sıfatı da Ellâh’ın kerem sıfatından gelmektedir. O temsîlde geçen kerem sıfatını hakìkì ma’nâda pâdişâha vermek ve öyle inanmak şirktir. Temsîlde geçen sıfatları, Allâh’tan başkasına vermek insânı dalâlete sürükler. İşte Cenâb-ı Hak, beşeri her husûsta olduğu gibi temsîlât konusunda da şirk ve dalâletten kurtarmak için Kur’ân-ı Kerîm’de وَلِلَّهِ الْمَثَلُ اْلأَعْلَىٰ ifâdesini kullanıyor. Bu bir ölçüdür. Tâ ki nev’-i beşer, bütün temsîllerde hakìkì tevhîde girsin. Zîrâ bütün temsîllerde geçen bütün güzel sıfatlar, Allâh’a âittir. Çirkin sıfatlar ise, mahlûkàta âittir.

Kaynak: Yirmi Dördüncü Mektub Ve Şerhi