2021-08-07 12:52:16
Şimdi aynı tecrübeyi aynı şekilde yaşıyoruz. Dün tevhid dediği mevzulara şimdi tekfir diyen abilerimiz bizi; adına maslahat, adına daveti muhafaza etme, adına toplumu ürkütmeme dedikleri suretleri tazim etmeye zorluyorlar. Ve hakikatte menhecimizi, davetimizi değil; koltuklarını korumak istiyorlar!
Yanlarında tağutlardan bahsettiğinizde birçoğunun yüzünün ekşidiğini görüyorsunuz. Kimi tağutların dünyevi faziletleri zikredildiğinde mutlu olduklarını, hatta bire bin kattıklarını, birin bin misli olan cürümlerinden sadece birkaçını zikrettiğinizde ise göğüslerinin daraldığını, sizi bir kaşık suda boğmak istermişçesine baktıklarını görüyorsunuz.
Sonra tabi aynı olaylar sadece cephe gerisinde, dünyayla haşır neşir olan cemaatlerin değil, bizatihi Cihad sahalarındaki cemaatlerin de başına geliyor. Birçoğunun adına; “bütün dünyayı karşımıza almayalım, cihadımıza zarar vermeyelim” maslahatlarıyla (!) önce kâfir devletler ve onların liderleriyle iyi geçindiklerini görmüşsündür. Önce iyi geçindikleri devletlerden gelen masum (!) yardım taleplerini kabul ediyor, sonrasında ise yardım aldıkları devletlerden emir almaya başlıyor, binlerce üyelerinin kanlarına basarak yükseldikleri koltuklardan cihad ve mücahidler üzerine pazarlıklar yapıyorlar.
Şeriatla hükmetmeyi kırmızıçizgileri olarak belirleyerek yola çıkan, bayrağında kelime-i Tevhid’i dalgalandıran Ahrar'uş Şam el İslamiyye'nin, birkaç yıl içinde Kelime-i Tevhid’ten arındırılmış, Fransız modeli bayrağa ve İslamiyye lafızlarının soyutlanmış yeni bir kalıba nasıl girdiğini incelemek muhakkak ki ileride aynı hatalara düşmemek için üzerinde uzunca düşünmemiz gereken mevzulardandır.
Cephe gerisindeki abilerimiz nasıl ki yedikleri haltları örtmek için sürekli aşırılardan bahsediyorlarsa, onlar da aynı şekilde bir yandan cihadın ve mücahidlerin kazanımlarını satıyorlar diğer yandan da cihadın bu hale gelmesinin bütün suçunu aşırıların üzerine atıyorlar. Evet, aşırıların çıkardığı fitne ile birlikte cihad çok büyük bir darbe yedi. Fakat şimdi aşırılar onlar için çoğu kimsenin fark edemediği bir can simidine dönüştü. Aşırılar diyerek tağutların kucağına koşuyor, aşıralar diyerek en rezil anlaşmaların altına imza atıyorlar.
Aşırılar, bütün dünyanın bastırmasına, aynı anda vurmasına rağmen Musul, Rakka gibi şehirlerini aylarca savundular. Biterken onları da bitirdiler. Bütün suçu aşırılara atanlar ise Halep’i 1 ay bile savunmadılar. Birçoğu tuttuğu noktaları neredeyse tek mermi atmadan bırakıp kaçtı. Önce yardım sonra emir aldıkları efendilerinin emriyle, efendilerinin milli çıkarlarını korumak için açtıkları savaşlarda 200 dolara çalıştırılan gayrı resmi askerler oldular.
Ey kardeşlerim, kuzu görünümündeki kurtların sizi aşırılıkla, hikmetsizlikle suçlamalarına aldırmayın, Allah’ın yardımıyla muvahhid âlimlerin izi sıra yürümeye devam edin. Vallahi onlar size aşılar diyerek kendi gevşekliklerini, hikmetsiz diyerek ise yedikleri haltları örtbas etmek istiyorlar.
Ey kardeşlerim, Vallahi tarihte eşi benzeri olmayan bir süreçten geçiyoruz. Allah Subhanehu çok büyük olayların arifesinde yüce nefislerin tezkiyesini tamamlamak, zayıf karakterli, basit insanları yoldan ayıklamak için imtihanı şiddetlendiriyor. Dünya topyekûn bir şekilde üzerimize toplanmışsa bizim yapmamız gereken reel politiği gözetmek değil, sahabenin dediği gibi: “Bu Allah’ın ve Resulü’nün bize va’d ettiğidir. Allah ve Resulü doğru söylemiştir” demek olmalıdır. Bunlar gecenin bir yarısı alelacele yazdıklarımdır. Doğrular Rahman’dan, yanlışlar ise nefsimden ve Şeytan’dandır. Vesselam.
1.7K viewsedited 09:52