2022-07-16 16:58:07
ZİKRİN KAZANDIRDIKLARI
Allah-u Zülcelal’i kalbiyle zikreden kimse zâkirdir. Kalbiyle zikretmeyen ise zâkir değildir. Dil kalbin çocuğudur ve ona tabidir. Hiç zikretmemektense gafletle de olsa zikretmek iyidir. Ama hem dil ile hem de kalbi ile zikretmenin tadı bambaşkadır.
İnsan zikir meclislerine devam ettiği müddetçe, oradaki salih kişilerin ahlaklarıyla ahlaklanmaya başlar. Ancak bu konuda da anlatılan edeplere uyma koşulu vardır elbette.
Mutabaat (tabi olma) konusunda Abdülkadir Geylani Hazretlerinin çok değerli izahları var. “Fehhu’r Rabbani” (Alemlerin Anahtarı) adlı eserinde şöyle açıklar:
“Kimin Hz. Peygamber (sav)’e uyması sağlam olursa Hz. Peygamber zırhını, miğferini ona giydirir, kılıcını kuşandırır, edebiyle ve güzel huylarıyla onu bezendirir, ona hilat giydirir. Ümmetinden böyle biri çıktığı için sevinir ve Rabbine şükreder. Sonra da onu ümmeti için sözcü, yol gösterici ve Hak yolunun davetçisi yapar. Davetçi ve yol gösterici oydu. Allah-u Zülcelâl, onun ruhunu alınca, ümmeti içinde onun yerini tutacak kimseler belirledi. Bunlar da onbin kişi içinde birkaç tanedir. İnsanlara yol gösterir, öğüt vermeye devam eder ve onlardan gelecek sıkıntılara katlanırlar. İkiyüzlü ve fasık kimselerin yüzüne gülerler ve onları içinde bulundukları bu kötü durumdan kurtarmak ve Rablerinin kapısına götürmek için her yola başvururlar.”
“Bundan dolayı sufilerden biri ‘fasık kimsenin yüzüne arif kuldan başkası gülmez’ demiştir. Yüzüne güler, o da arifin, kendinin ne durumda olduğunu bilmediğini sanır. Hâlbuki o, onun din evinin harabeye döndüğünü, kalp yüzünün karardığını ve bulandığını çok iyi bilmektedir. Fasık ve ikiyüzlü kimse ise ondan gizli kaldığını ve onun, kendinin ne durumda olduğunu bilmediğini sanırlar. Hayır! Onların hiçbir değeri yoktur, o haller o kimseden saklı değildir. Bir bakışta ve harekette onların ne olduğunu anlar. Hiç şüphesiz onların içini de dışını da Allah bildirirse bilebilir.”
Biz, nefsimizin bütün münafıklıklarıyla birlikte; sıddık, arif ve âlimlerden saklandığımızı sanıyoruz. Ne zamana kadar ömrümüzü yok yere geçireceğiz! Bize ahiret yolunu gösterecek birini arayıp bulmamız gerek. “Aramakla bulunmaz ama bulanlar ancak arayanlardır” demiş büyükler. Samimiyetle ve gayretle biz arayalım, Allah büyüktür! Bize de nasip edip bulduracaktır, inşaallah.
Ahiret yolunu bulamamış olanlar, Allah’tan perdelidir. Faydayı ve zararı, Allahu Zülcelâl’in dışındakilerden bilenler, Allahu Zülcelâl’in kulu değildir. Fayda ve zararı kimin verdiğini düşünüyorsa o kişi, onun kuludur. Böyleleri, bugün gazap ve perdelenme ateşindedir, yarın ise cehennem ateşinde olacaktır, Allah muhafaza!
Allahu Zülcelâl’in ateşinden ancak; takva sahibi, O’nun birliğini kabul eden, ihlâslı ve tövbe etmiş olanlar kurtulur. Gerçek tövbe, bütün durumlarda Allahu Zülcelâl’in buyruğuna saygı göstermek ve yarattıklarına şefkatli davranmaktır.
Allahu Zülcelâl’in buyruğuna saygı gösterip yarattıklarına şefkatli davranmayan kimseler, Allahu Zülcelal’den uzaktır. Allahu Zülcelâl, Musa (as)’a “Sen acı ki ben de sana acıyayım. Ben çok merhametliyim. Acıyana acır ve onu cennetime koyarım” diye vahyetmiştir. Sadece Allah için bütün mahlukata acıyabilenlere ne mutlu!
—————————————
Tövbe yönetim değişikliğidir
—————————————
Önce kalplerimizle sonra dillerimizle tövbe edelim. Tövbe yönetim değişikliğidir. Nefis, heva, şeytan ve kötü arkadaşların yönetimini kaldıralım. Tövbe ettiğimiz zaman, kulağımızı, gözümüzü, dilimizi kalbimizi ve bütün organlarımızı yenilemiş; yiyeceğimizi, içeceğimizi haram ve şüphe bulanıklığından arındırmış; geçimimizde, alışverişimizde ihtiyatlı davranmış ve bütün kaygımızı Allah-u Zülcelal’e yöneltmiş oluruz.
Alışkanlığı kaldırıp yerine ibadeti koymuş, günahı kaldırıp yerine itaati koymuş oluruz, sora da dinin sağlamlığı ve şahitliği ile birlikte gerçeğe ulaşmış oluruz. Çünkü dinin şahitlik etmediği her şey, zındıklıktır.
54 views13:58