Get Mystery Box with random crypto!

Hayâtu's Sahâbe

Telgraf kanalının logosu hayatus_sahabe — Hayâtu's Sahâbe H
Telgraf kanalının logosu hayatus_sahabe — Hayâtu's Sahâbe
Kanal adresi: @hayatus_sahabe
Kategoriler: Din
Dilim: Türk
aboneler: 12.01K
Kanaldan açıklama

Kanalımızda Hayatu-s Sahabe isimli eserden iktibaslar ve Sahabe hayatlarına dair paylaşımlar yapılmaktadır.
أصحابي كالنجوم بأيهم اقتديتم اهتديتم

Ratings & Reviews

3.50

2 reviews

Reviews can be left only by registered users. All reviews are moderated by admins.

5 stars

1

4 stars

0

3 stars

0

2 stars

1

1 stars

0


En son Mesajlar 10

2022-06-09 09:30:11 Bereketli Ev’de Bereketlenen Sofra

Ümmü Süleym, mescidin ve mektebin inşâsından sonra, oranın en gözde hanım talebelerinden biri olmuştu. O, özellikle Efendimiz’e (sas) çoklarının utanıp soramadığı meseleleri aralarında oluşan yakınlıktan dolayı sorabilmiş ve bizler için çok önemli iki-üç meselenin aydınlatılmasına sebep olmuştu. O, bir taraftan ilim adına bir şeyler öğrenip, başkalarına da öğretirken, bir taraftan da Suffa ashâbına yardımcı olmaya çalışır, kaç kez onları evine davet ederek onlara yemekler ikram ederdi. Bir gün, birkaç kap yemek yapmış, kocası Ebû Talha’yı mescide göndererek, Efendimiz’i (sas) ve Ehl-i Suffa’dan birkaç kişiyi yemeğe çağırmıştı. Efendimiz (sas) tek başına yemek davetlerine icabet etmeyi sevmez, sahâbe açken o tok gezmezdi. Ne zaman kendine böyle bir davet gelse, kim varsa hepsini alır yanına öyle giderdi. Ebû Talha da daveti Efendimiz’e (sas) ulaştırınca, hemen ayağa kalkmış: “Haydi, ey Suffa Ashâbı! Kardeşiniz Ebû Talha bizi yemeğe davet ediyor” demiş, 70 veya 80 kişi ile o eve doğru yönelmişti. Ebû Talha, ne yapacağını şaşırmış, eve kan ter içinde gelip, Ümmü Süleym’e olanları haber verince, Ümmü Süleym büyük bir teslimiyet ile gülmüş: “Korkma Ey Ebû Talha! O Allah Resûlü’dür, ne yaptığını çok iyi bilir” demişti. Efendimiz (sas) gelmiş, onun gelişi ile sofra bereketlenmiş, ev bereketlenmiş, 70-80 kişi o yemekten yemiş, bir de o yemekten ev halkına kalmıştı. Teslimiyet kahramanı orada da kendisine yakışanı yapmıştı…
390 views06:30
Aç / Yorum Yap
2022-06-08 11:16:12 İbn Ömer (radıyallahu anha) sanki geceyle kardeşti. Âdeta bütün geceyi namazla geçirirdi. Gündüzün de dostuydu, istiğfar ve ağlamakla geçirirdi.
Gençliğinde bir rüya gördü. Allah Resûlü (sav) onu yorumladı. Bizzat o, rüyasını şöyle anlatır: "Resûlullah'ın zamanında (rüyamda) elimde kalın bir kumaş parçası gördüm. İstiyordum ki, o beni uçursun, cennete götürsün. O sırada iki adamın geldiklerini gördüm. Beni cehenneme götürmek istiyorlardı. Bir melek onları karşıladı ve "Onu korkutmayın!" dedi. Onlar da beni bıraktılar.
Rüyamı kız kardeşim Hafsa, Resûlullah'a (sav) anlattı. O da: "Abdullah ne güzel adam! Geceleri namaz kılsa ve bu namazı çoğaltsa.." buyurdu."
O günden sonra ölünceye kadar gece ibadetini yolculukta olsun, mukim iken olsun, asla terk etmedi.
678 views08:16
Aç / Yorum Yap
2022-06-08 09:30:14 Güzel Yuva ve Peygamber’e (sas) Sunulan Güzel Hediye

Ebû Talha ile Ümmü Süleym bu yaşananların ardından evlenirler, aradan çok az bir zaman geçer, Mus’ab b. Umeyr; 75 kişi ile Akabe’ye doğru yürüdüğünde Ebû Talha da o topluluğun içerisinde yerini alır. Biattan sonra Efendimiz (sas) Medine’ye hicret eder. Mescid inşâ edilir, mektep kurulur, menziller oluşturulur. İlk biat edenlerden biri bu güzel yuvanın sakinleri olur. Hicretin o ilk günlerinde, Efendimiz (sas) daha kendi evine taşınmamıştır. Bütün ensâr, kadını ile erkeği ile Efendimiz’i (sas), Ebû Eyyüb el-Ensârî’nin evinde ziyaret etmekte ve ona bazı hediyeler sunmaktadırlar. Ümmü Süleym, hediyesini belirlemiştir de Meryem’in annesi Hanne gibi bir endişesi vardır. Nedir endişesi? Mü’min endişesidir o? Hediyemi sunacağım; ama acaba kabul görecek mi? Bu endişe ile o günler 10 yaşında olan Enes’in elinden tutar, Efendimiz’e (sas) getirir: “Ya Resûlullah! Herkes sana bir hediye sundu. Benim sana sunacağım bir hediyem yok. Ben de canımdan bir parça olan bu oğlumu sana hizmet etmesi için getirdim. Onu benden kabul buyur ve ona dua et.” dedi. Efendimiz (sas) bu hediyeden o kadar memnun olur ki kabul ettiğini beyan eder ve bir de orada Enes’e dua eder. Yaptığı dua nasıldır biliyor musunuz? Der ki: “Allah’ım ! Sen onun malını ve neslini çoğalt ve ona bereket ihsan et.” Bu duaya başta anne Ümmü Süleym olmak üzere oradakiler âmin der. Ne olur peki Enes’e bu duanın neticesinde? Enes b. Mâlik vefat edeceği sırada kendi söylüyor ne olduğunu… Diyor ki: “Efendimiz (sas) bu duayı bana yaptıktan sonra ben neslimden tam 125 kişiyi gördüm ve onları kendi ellerimle defnettim.” Torunlarının çocuklarını görmüştür Enes b. Mâlik… Onun vefat tarihi hicrî 90, Miladî 709’dur. Miladi olarak 97, hicri olarak tam 100 yaşında vefat etmiştir. Enes devam ediyor: “Herkes bahçesinden bir mahsul alırken, ben iki mahsul aldım.” Peygamber’in (sas) duasına mazhar olmak bu işte… O günden sonra Enes, aralıksız 11 sene Efendimiz’e (sas) hizmet edecek ve kutlu lisandan bize tam 2286 tane hadis rivayet etmiştir.
910 views06:30
Aç / Yorum Yap
2022-06-07 09:30:35 Ağaçtan yontup oluşturduğunuz o putlar, kendilerine bir fayda veriyorlar mı ki size de bir fayda versinler. Düşün, aynı ağaçtan alıp bir parçasını put yapıyorsunuz, diğer parçasını yakıyorsunuz? Bu nasıl bir akıl? Bu nasıl bir din?”Ebû Talha bu sözler üzerine söyleyecek hiçbir söz bulamıyor, orayı terk edip, düşünmeye başlıyor. Bir taraftan Ebû Talha, Ümmü Süleym’in söylediklerini düşünürken, bir taraftan da sadece imanı karşılığında mihr bedelinden vazgeçmesini düşünüyor. Medineli kadınlar öyle kolay kolay mihr bedelinden vazgeçmezlerdi. Bu nasıl bir din ki bir kadının en önemli güvencesi olan mihri bile kendinden vazgeçirebiliyor diye düşünüyor... Bir müddet Ebû Talha, bunları sorguladıktan sonra, gelip Mus’ab’ın karşısına oturuyor ve iman ediyordu. Sonra bu müjdeyi Ümmü Süleym’e veriyor ve onunla evlenmek istediğini tekrar ediyordu. Ümmü Süleym, bu teklifi kabul ediyor ve: “Benim mihrim senin İslâm’ındır” diyerek, mihr bedeli almayacağını bir kez daha tekrar ediyordu. Böylelikle, Ümmü Süleym, Ebû Talha’nın imanına vesile olarak, onunla evleniyordu. Bu evlilik Medine’de gündem oluyor; insanlar: “Ümmü Süleym’ in mehrinden daha kıymetli bir mehir duymadık”diyorlardı. Çünkü o mihr, karşılığında bir insanın hem de önemli bir insanın hidayetine vesile oluyordu.
728 views06:30
Aç / Yorum Yap
2022-06-06 09:30:12 TESLİMİYET KAHRAMANI ÜMMÜ SÜLEYMRADÎYALLAHU ANHÂ

Yaklaşık iki sene Ümmü Süleym validemizin işi hep çocukları ile ilgilenmek oldu. İki senenin sonunda, daha Efendimiz (sas) Medine’ye teşrif etmemişken, Medine’nin en zengin, en soylu, en cesaretli adamlarından biri olan Ebû Talha künyesi ile meşhur, Zeyd b. Sehl gelip, Ümmü Süleym validemize talip oldu. Ebû Talha, İslâm tarihinde adını çokça duyacağımız bir yiğit sahâbîdir; ama o günlerde halen Müslüman olmamıştır. Gelip, o halde Ümmü Süleym’e talip olunca, Ümmü Süleym’in cevabı olumsuz olacaktır. Ebû Talha kimin kapısına gitse, asla ret edilmeyecek biridir. Böyle olduğu için, Ebû Talha şaşırır, neden cevabın olumsuz olduğunu sorar; Ümmü Süleym cevap vermek istemez. Bunun üzerine Ebû Talha: “Eğer benimle evlenmek istemeyişin çocuklarınsa, onlar benim çocuklarımdır, onlara iyi bakacağıma söz veriyorum. Eğer sebep mihr ise, iste benden ne istersen ne kadar istersen sana vermeye hazırım” der.Bunun üzerine Ümmü Süleym der ki: “Ey Ebû Talha! Şüphesiz sen ret edilmeyecek bir erkeksin. Benim derdim ne çocuklarım ne de mihrdir.”Ebû Talha, iyice meraklanır; ama hiç aklına Ümmü Süleym’in söyleyeceği gelmez, o şöyle düşünür, her halde Ümmü Süleym mihr miktarını fazlalaştırmak için nazlanıyor. Bu sefer der ki: “O zaman söyle sebebini neden benimle evlen miyorsun?” Ümmü Süleym der ki: “Kocam, bizi Müslüman olduğumuz için terk etti. Şimdi sen de bir müşrik olarak gelip bana talip oluyorsun? Ben asla bir müşrik ile evlenmem. Sana söyleyeceğim son söz; eğer Müslüman olursan, senden tek bir dinar, tek bir dirhem mihr almadan evlenirim.” Ebû Talha hiç beklemediği bu söz karşısında sarsılır; o sarsıntı içerisinde iken, Ümmü Süleym sözlerine şöyle devam eder: “Ey Ebû Talha! Sen akıllı bir adamsın. Söyler misin cansız putlara tapmaya daha ne kadar devam edeceksin?

/ Konu devam edecek inşâAllah.
157 views06:30
Aç / Yorum Yap
2022-06-05 09:30:37 Efendimiz’in (sas) Hatice Annemize Karşı Sevgisi

Müslümanlar, Şib-i Ebî Talib muhasarasından çıkmalarının üzerinden daha bir ay geçmemişti; takvimler Nübüvvetin 10. yılını gösteriyordu. O günler, Hz. Peygamber elli, Hatice’si ise altmış beş yaşlarındadır. Bu yıl siyer tarihine Hüzün Yılı olarak geçecekti. Çünkü bu yıl Allah Resûlü (sas) iki hamisini/koruyucusunu ve sahibini yitirecekti. Önce o gün için seksen beş yaşlarında olan Amca Ebû Talib yatağa düştü. Hastalığı gün geçtikçe ağırlaştı ve birkaç gün sonra vefat etti. Efendimiz (sas) yüreğindeki o acı ile hayat arkadaşı anneler annesi Hatice’nin yanına oturdu. Hz. Hatice’nin hastalığı üç gün sürecekti. Efendimiz (sas) bu üç gün boyunca hayat arkadaşının yanından bir an olsun ayrılmayacaktı. En son gündü, Efendimiz (sas) Hatice’nin başucunda durmuş gözyaşları mübarek gözlerinden akıyordu. Hatice validemiz, Ebû Talib’in vefat ettiğini duymuştu. O hasta halinde yine Efendi’sini rahatlatmaya çalışıyordu. Efendimiz (sas) ise göz yaşlarına engel olamıyor, ağlıyordu; amcasına ağlıyordu, Haticesi’ne ağlıyordu. Bir anlık Efendimiz (sas) evlendikleri ilk günleri hatırladı. Yeğen Hâkim’in onlara aldığı evi, o evin güzelliğini hatırladı. Şimdi ise Hatice’si çadırı andıran bir evde hayata veda etmeye hazırlanıyordu. Hatice’sinin ellerini tuttu: “Benim yüzümden, Ey Haticem, Hep benim yüzümden bunca sıkıntının muhatabı oldun. Sen bu hallerin daha iyilerine layık iken, ben sana rahat ettiremedim” dedi. Efendimiz (sas) öyle ağlıyordu ki hıçkırıkları odanın dışında duyuluyordu. Evin diğer sakinleri birer birer odaya geldiler. Kızları Ümmü Gülsüm, o gün için on dört- on beş yaşlarında olan Fâtıma, daha üç gün önce babası Ebû Talib’i yitirmiş Ali ve diğerleri… Hatice, Efendisini teskin etmeye çalışıyor: “Hayır Ey Efendim! Allah benim için en güzelini nasip etmiş ve ben bu halimden hiçbir zaman sıkıntı duymadım” diyecektir. Sonra da gözlerini Efendisinin üzerine dikecek, ben gidiyorum, ey gönlümün sultanı diyerek gözlerini bu dünyaya kapatacaktı. Evet; dünyaya erken gelmişti Hz. Hatice, yine Muhammed’inden (sas) erken bu dünyaya veda ediyordu. Hatice; erken doğan kız demekti. O, Efendimiz’den (sas) on beş yıl erken doğacak, o günün karanlık dünyasını Muhammed’i için hazırlayacak, aydınlatacaktı. O, herkesten daha önce iman dairesine girecek, herkesten önce malını, servetini İslâm uğruna harcayacak, herkesten önce Hz. Peygamber’in arkasında namaza duracaktı. Şimdi de herkesten önce, yoluna baş koyduğu eşi ve rehberi Muhammed’inden önce İslâm’ın gül devrini görmeden bu âleme elveda diyecekti. Arkada Muhammed’i (sas) boynu bükük olarak bırakarak... Efendimiz (sas) âdeta gözyaşları ile Hatice’sini yıkamıştı ve o gün için Hacun diye anılan, bugün ise Cennetü’l-Mualla diye bilinen Kâbe’ye 2 km. uzaklıktaki kabristanlığa defnetmişti. Efendimiz (sas) bizzat kendisi yirmi beş yıllık hayat arkadaşını öteki âleme yolcu etmiş, o gün için cenaze namazı daha emredilmediği için cenaze namazı kılmadan, dualarla yolcu etmişti.
501 views06:30
Aç / Yorum Yap
2022-06-04 09:31:02 RİSALET DAVASININ ANNESİ HZ. HATİCE RADÎYALLAHU ANHÂ

Evliliğin İlk Günlerinden Bir Hatıra

Tarihi kaynaklar evliliğin ilk günlerinde amca Ebû Talib’in bir endişesini bize aktarırlar. Endişesinin kaynağı ise şu idi: O kendi kendine diyordu ki: “Yeğenim Muhammed, oldukça hassas bir insandır. Hatice ise zengin büyük bir servetin sahibidir. Ya Hatice bu zenginliğin verdiği üstünlük ile yeğenimi ezerse, ona itaat etmeyip, onu üzerse ben ne yaparım.” Bu düşüncelerden emin olmak için bir gün hizmetlisi Neb’a isimli bir hanımı, Hatice’nin evine göndermek istedi. Neb’a’ya dedi ki: “Hatice’nin evine git ve karı- koca arasındaki ilişkilerinin nasıl olduğuna iyice bak ve gel bana, bunu haber ver.” Neb’a denileni yaptı eve gitti ve biraz da gizlice Hatice ile Muhammed arasındaki ilişkinin nasıl olduğunu gözlemlemeye başladı. Neb’a, onları izledikçe hayran oluyor, böyle bir karı- koca ilişkisine şimdiye kadar hiç şahit olmadığını itiraf ediyordu. Öyle ki Hatice validemiz her konuşmaya başlayınca; “Anam, babam sana feda olsun” diye başlıyor, evde Efendimiz’in (sas) bir dediğini iki etmiyor, kendi elleri ile ona hizmet ediyordu. Efendimiz (sas) ise elinden geldiğince ona ev işlerinde yardım ediyor, büyük bir aşk ve muhabbet ile hanımı ile konuşuyordu. Neb’a gördüklerini yaşlı amca Ebû Talib’e anlatınca, Ebû Talib gözyaşlarına boğuluyor, bir taraftan ağlarken, diğer taraftan da şükürler ediyordu.
897 views06:31
Aç / Yorum Yap
2022-06-03 19:00:13
1.1K views16:00
Aç / Yorum Yap
2022-06-03 09:30:52 Zorlu Sefer Uhud

Bedir zaferi Müslümanların gücüne güç katmış, inkârcıları ise zelil ve perişan etmişti. Aradan bir yıl geçmemişti ki Efendimiz (sas) hem istihbarat ağı ile hem de Mekke’de bulunan ve gizli bir Müslüman olan Hz. Abbas’ın mektubu ile büyük bir ordunun Medine üzerine geldiğinin haberini almıştı Bunun üzerine Efendimiz (sas) hemen ashâbını toplamış, durumu istişare etmişti. Kendi fikri Medine’de kalıp, şehir savunması yapmak yönünde ise de gençlerin görüşünü kabul ederek Uhud’a doğru yola çıkmıştı. Yolun orta yerine geldiklerinde münafıkların reisi İbn Selül, 300 kişiyi kandırarak ordudan ayırıp, geriye döner. Böylelikle İslâm ordusu daha işin başında büyük bir imtihan ile baş başa kalır. 1000 kişilik ordunun üçte biri bir anda ayrılmış ve geri dönmüştür. Ama bu olumsuz tablo istenilen neticeyi vermemiş ve iman ordusu yoluna devam etmiştir. Geriye kalan 700 kişilik iman ordusu, Uhud’a doğru ilerlerken münafıklardan Mirba b. Kayzî isimli birinin tarlasının yakınlarından geçmektedir. Bu Allah düşmanı aynen İbn Selül gibi Müslümanların morallerini bozmak ve Efendimiz’i (sas) insanlar nezdinde küçük düşürmek için şöyle haykırır: “Ey Muhammed! Sen nasıl bir peygambersin ki askerlerinin benim tarlamı çiğneyerek geçmelerine müsaade ediyorsun. Bu sana helal mi ki sen böyle yapıyorsun.” Aslında ne ortada çiğnen bir tarla, ne de ziyana uğrayan bir şey vardır. Allah Resûlü (sas) ve ashâbı önden giden atlılardandır. O önden giden atlılar, çok yol almalarına rağmen, ne bir çiçeğe ne bir karıncaya bile basmamışlardır. Ama bu münafığın amacı üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir. Bunun içinde bahanelerle Efendimiz’e (sas) hakaretler etmektedir. Sözünün sonunda bu münafık eline bir avuç toprak alarak dedi ki: “Vallahi, Ey Muhammed! Eğer bilsem ki şu elimdeki toprağın hepsi senin yüzüne gelecek, şimdi hepsini sana savururdum.” Bu söz Müslümanların öyle ağırına gitmişti ki onlar canlarından daha aziz bildikleri Peygamberlerine böyle bir hakareti sinelerine çekemiyorlardı. Ama Allah Resûlü’nün (sas) yanında, O’nun izni olmadan da bir şeyler yapmak istemiyorlardı. O yiğitlerin içerisinde olan teslimiyet kahramanı Saîd b. Zeyd de yerinde duramıyordu. Onun da içi içini yiyordu, ellerini sıkıp bırakıyor, öfke ile Allah Resûlü’den (sas) kendisine bir işaret gelmesini bekliyordu. Ama Efendimiz, o hilmin, müsamahanın, hoş görünün sultanı olan, Rahmet Peygamberi bu cahillerle geçirecek zamanın olmadığını çok iyi biliyordu. Bunun için de bu sözlerin duyulmamasını ve yola devam edilmesini istiyordu. Böylelerine verilecek en güzel cevabın tepkisizlik olduğunu öğretmek istiyordu. Saîd b. Zeyd baktı ki Allah Resûlü (sas) bu Allah düşmanına hiçbir şey söylemeyecek ve adamın bu küstahlığı yanına kâr kalacak, dayanamadı ve adamın üzerine atıldı; elindeki yayla vurup Mirba’nın başını yaraladı. Efendimiz (sas) Saîd’in bu yaptığını görünce, hemen olaya müdahale etti ve adamı Saîd’in elinden kurtardı. Saîd o ana kadar epey adamı haşlamıştı; ama halen siniri yatışmamıştı: “Ya Resûlullah! Bırak şu Allah düşmanının haddini bildireyim” diyordu. Allah Resûlü de: “Hayır, Saîd yeter” diyor; askerlerini alarak Uhud’a doğru yürümeye devam ediyordu. Efendimiz (sas) arkasındaki iman ordusu ile Uhud dağına varıyor, orada ordusunu konuşlandırıyordu. Saîd b. Zeyd de Uhud’un her safhasında teslimiyetine yakışır bir biçimde duruyor, o zorlu ve imtihan dolu savaşta Allah ve Resûlü’nü memnun ediyordu. Uhud’dan sonra diğer tüm gazvelerde, Hudeybiye seferinde ve daha nice tablolarda yer alıyor, hepsinde de kendine yakışan bir tavır ortaya koyuyordu.
1.5K views06:30
Aç / Yorum Yap
2022-06-02 09:30:44 Zorlu Vazife: İstihbarat

Bu üç önemli vasfı bünyelerinde en güzel biçimde oluşturmuş iki yiğide Efendimiz (sas) bu görevi verdi. Kimdi bu iki yiğit? Biri Talha b. Ubeydullah, diğeri hayat defterinin sayfalarını çevirdiğimiz Saîd b. Zeyd’di. Allah Resûlü (sas) bu yiğitleri böyle zorlu bir görev ile vazifelendirdi. Bu iki yiğit kendilerini bu işe öyle bir verdiler ki günlerce sorumluluk alanlarına giren yerleri âdeta karış karış dolaşarak, bir karıncanın yürüyüşünü dahi atlamadan, her önemli haberi Medine’ye rapor ettiler. İşte o önemli haberlerden bir tanesi: “Ebû Süfyan 1000 develik büyük bir kervanı 40 süvari ile koruyarak Şam’a doğru götürüyor.” Efendimiz (sas) bu haberi alır almaz 313 yiğidini topladı ve kervanı dönüş yolunda vurmak için Medine’den ayrıldı. Allah Resûlü, Bedir’e doğru giderken, istihbarat görevlileri olan Talha ve Saîd’e: “Siz Havra denen mıntıkada bekleyin ve kervanın dönüş seyrinden bizi haberdar edin” diye talimat vermişti. Bu iki yiğit verilen emir gereği, söylenen mıntıkada beklemeye başlamışlardı. Ama Ebû Süfyan bazı hareketliliklerden şüphelenmiş ve çok akıllıca bir yöntem ile kervanın yönünü değiştirmiş, uzak olmasına rağmen başka biri yolu kullanmaya başlamış, Dumdum b. Amr el- Ğifari’yi de Mekke reisi Ebû Cehil’e göndererek, Müslümanların kervanı vurma gibi bir planları olduğunu onlara haber vermişti. Bu haber üzerine Mekke büyük bir ordu hazırlayıp Bedir’e doğru yola çıkmış, Ebû Süfyan da ustaca bir başarı ile kervanı sağ-salim Mekke’ye vardırmıştı. Talha ile Saîd ise bu olaylardan habersiz Havra’da beklemelerini devam ettirmişlerdi. Olayın neticesinde Mekke’nin inkâr ordusu ile Medine’nin iman ordusu Bedir’de karşı karşıya gelmiş ve bu ilk karşılaşmada iman inkâra galebe çalmıştı. Müslümanlar büyük bir sevinç ve zafer ile Medine’ye dönerlerken, Talha ile Saîd de beklemiş beklemiş kervan geçmeyince Medine’ye geri dönmeye karar vermişlerdi. Bu yiğitler dönüş yolunda Allah Resûlü (sas) ile Medine’nin girişinde karşılaşınca, boyunları bükük ve mahzun bir eda ile sanki suç işlemişler gibi: “Ya Resûlullah! Ebû Süfyan’ın kervanını kaçırdık. Her halde kervan başka bir yoldan Mekke’ye vardı” demişlerdi. Efendimiz (sas) tebessüm etmiş ve olanları bu iki yiğide anlatmıştı. Talha ve Saîd, iman ordusunun bu ilk karşılaşmada elde ettikleri başarıdan dolayı sevinmişlerdi; ama Bedir gibi önemli bir seferden mahrum kalmalarından dolayı da oldukça üzülmüşlerdi. Efendimiz (sas) bu kez de onları yine teskin etmiş ve onlara büyük bir müjde vererek, görevlendirmeden dolayı Bedir’e katılamamalarını dikkate alarak, onları da Bedir ashâbından saymış ve onlara da aynen Bedir’e katılmış askerler gibi ganimetten pay vermişti.
401 views06:30
Aç / Yorum Yap