Get Mystery Box with random crypto!

Hayâtu's Sahâbe

Telgraf kanalının logosu hayatus_sahabe — Hayâtu's Sahâbe H
Telgraf kanalının logosu hayatus_sahabe — Hayâtu's Sahâbe
Kanal adresi: @hayatus_sahabe
Kategoriler: Din
Dilim: Türk
aboneler: 12.01K
Kanaldan açıklama

Kanalımızda Hayatu-s Sahabe isimli eserden iktibaslar ve Sahabe hayatlarına dair paylaşımlar yapılmaktadır.
أصحابي كالنجوم بأيهم اقتديتم اهتديتم

Ratings & Reviews

3.50

2 reviews

Reviews can be left only by registered users. All reviews are moderated by admins.

5 stars

1

4 stars

0

3 stars

0

2 stars

1

1 stars

0


En son Mesajlar 8

2022-06-29 09:30:57 Kâ‘b b. Lüey

Kâ‘b b. Lüey’in Efendimiz’in (sas) dedeleri içerisinde farklı bir yeri vardır. Büyük bir devlet adamı oluşu, edip ki- şiliği ve insanları sarsan hatibliği tüm Araplarca kabul gör- müştü. Öyle ki onun vefatı bir tarih başlangıcı olmuş, ta Fil Hadisesi’ne kadar bölge Arapları o tarihi kullanmışlardı. Kâ‘b b. Lüey’i tarih sahnesinde ayrıcalıklı kılan bir diğer husus ise onun ilk kez haftalık bir toplantı tertipleyerek halkla beraber toplu ibadet etmeye ve bir hutbe irad etme- ye başlamasıdır. Kâ‘b, Yevmü’l-Aruba (Araplık günü) veya- hut Ma’rûzât (açıklama günü) diye ilan ettiği cuma günün- de tüm halkı Kâbe’nin önünde toplar, ibadet eder, sonra da hutbesini irad ederdi. Hutbelerde kullanılan “bundan sonra” anlamına gelen “ammâ ba‘d” terkibinin de ilk kez onun tarafından kullanıl- dığını kaynaklarımız kaydetmektedirler. Kâ‘b b. Lüey’in hutbelerinden birin- de gelmesi beklenen son nebîye dair büyük bir özlemin varlığına şahit olu- yoruz. O hutbenin bir kısmı şöyledir: “Gerçek gelecek sizin zannettiğinizden çok farklıdır. Hareminize son derece say- gı gösterin. Onu süsleyin ve onun kadrini yüceltin. Ona ait büyük haber gelecek ve yakın bir zamanda şerefli nebî buralardan zuhur edecek. Bu haberi Mûsâ da, Îsâ da bize bildirdi... Ah keşke onun davetine erişebilsem! Hakkı ve kendisini dışladıkları anda onun yanında olabilsem!”
2.5K views06:30
Aç / Yorum Yap
2022-06-28 09:30:31 Mürre b. Kâ‘b

Mürre b. Kâ‘b, Kureyş’in kendisi ile övündüğü, sürekli ismini andık- ları bir şahsiyettir. İdareciliği, insan- lara muamelesi, yardımseverliliği ve cesareti dilden dile dolaşmıştır. Arafat’a yakın bir yerde açtırdığı Rumm adlı su kuyusu ile hacıların su ihtiyaçlarını karşılamış, bununla da şiirlere konu olmuştur. Efendimiz’in (sas) yedinci göbekten dedesi olan Mürre’nin çocukları zamanla Hicaz’ın birçok bölgesine yayıldı. Bu soy- dan gelen Arapların, diğer Araplar içerisinde en önemli hu- susiyeti kıyâfe ilminde zirvelerde olmasıydı. Kıyâfe ilmi; iz sürme ve ayak izlerinden sahibini tanıma ilmidir. Bu ilim; ci- nayet ve hırsızlık olaylarının çözülmesi, kayıpların bulunma- sı, iz sürme ve takip işlerinde çok işe yarardı. Bu ilimde zirve olanlara kaaif denirdi. Bu kaaifler ayak izinden sahibinin genç mi yaşlı mı olduğuna, hatta kadın olup gebe olup olmadığına varıncaya kadar detaylı bilgilere ulaşabilirlerdi. Ayrıca bir de- venin ayak izinden o devenin kime ait olduğunu çıkarır, bir insanın ayak izinden o adamın Iraklı, Şamlı, Mısırlı veya Me- dineli olduğunu bir görüşte tayin ederlerdi.
2.5K views06:30
Aç / Yorum Yap
2022-06-27 09:30:22 Kilâb b. Mürre

Kilâb b. Mürre’nin nasıl bir özelliğe sahip oldu- ğunu anlayabilmek ve Arap mantalitesini daha iyi kavramak adına bu rivayeti vermenin yerinde ol- duğunu düşünüyoruz: Ebû Dukayş el-A‘râbî’ye şöyle bir soru sorulur: “Sizler neden evlatlarınıza kilâb/köpekler ve zîb/kurt gibi çirkin isimler veriyorsunuz da kölelerinize mer- zûk/bol rızıklı ve rabâh/bol kârlı gibi güzel isimler veriyorsunuz?” Ebû Dukayş bu soruya şöyle cevap verir: “Biz evlatlarımızı düşmanlarımız, kölelerimizi ise kendimiz için isimlendiririz.” İşte Kilâb b. Mürre gerçekten ismi ile müsem- ma olan biri olarak düşmanla mücadele eden, ira- de ve otorite sahibi birisiydi. Efendimiz’in (sas) altıncı göbekten dedesi Ki lâb, sadece kırk yıl yaşadığı ve çok az bir dönem Kâbe’nin ve Kureyş’in idaresini elinde tuttuğu için hakkında çok fazla malumata sahip değiliz. Ancak otoritesi altında olanlara karşı olumlu tavrı ve düşmanlara karşı Kureyş’i koruma has- sasiyeti ile bilinmektedir. Ayrıca o, ilk kez altın ve gümüş hediyeleri Kâbe’nin içine koyan bir lider olarak bilinir. Ebû Rebî’nin naklettiğine göre ona iki süslü altın kılıç hediye edilmiş, Kilâb da bun- ları kendine almak yerine Kâbe’ye hediye ederek yeni bir âdetin oluşmasına sebep olmuştu. On- dan sonra da birçokları Kâbe’ye değerli hediyeler bırakmaya başlamıştır.
2.6K views06:30
Aç / Yorum Yap
2022-06-26 09:30:12 Kusay b. Kilâb

Kusay b. Kilâb büyük bir devlet adamı ve idarecidir. Efen- dimiz’in (sas) dedeleri içerisinde hep farkı bir yeri olmuştur. Babası Kilâb erken bir vakitte vefat edince annesi Fâtıma, Re- bîa b. Harâm ile evlenmiş ve Kusay’ı da alarak Şam bölgesin- de bulunan Uzra’ya götürmüştür. Bundan dolayı çocukluk dönemini Mekke’den uzak geçirdiği için Kusay adını almıştır. Burada gençlik dönemine kadar kalan Kusay, daha sonra Mek- ke’ye dönmüş, yaptığı evlilik ve gösterdiği olgunluk sebebi ile çok kısa bir zamanda Mekke’nin en saygın isimlerinden biri olmuştu. Kayınpederinin ölümü üzerine biraz sıkıntılı da olsa Mekke’nin idaresini ele geçirmiş, büyük bir otorite sağlamıştı. Kaynaklarımız gerek Dârü’n-Nedve’nin gerekse Mekke’nin di- ğer idari yönetim birimlerinin de Kusay tarafından tesis edildi- ği söylemektedirler. Dağlarda yaşayan Mekkelileri Kâbe’nin et- rafına getirmesi, vergi sistemini kurması, su kuyuları açması ve daha nice işlere imza atması onu Mekke eşrafı arasında önemli bir mevkiye yüksetmiştir. Efendimiz’in (sas) beşinci göbekten dedesi olan Kusay’a Kureyş’in Mekke ve civarındaki hâkimiyetini güçlendirme- sinden ve dağınık halde yaşayan halkını Kâbe’nin etrafında toplamasından dola- yı mücemmi/birleştirici denilmiştir. Şairin biri Kusay hakkında şöyle de- miştir: “Babanız Kusay’a Mücemmî denilirdi. Allah, onunla Fihr’den kabileleri, Bir araya getirdi. Sizler Zeydoğulları’ndansınız, Zeyd ise babanız; onun sayesinde Mekke’nin şeref ve fazileti iki kat arttı.”
2.7K views06:30
Aç / Yorum Yap
2022-06-25 09:30:31 Abdümenâf b. Kusay

Güzelliği ve kabiliyeti ile şi- irlere konu olmuş birisidir. Ba- bası Kusay vefatı sırasında ona sikâye/hacılara su verme ve nedve/toplantıları idare etme görevlerini vermişti. Ticari sahada da çok başarılı olan Abdümenâf, diğer kardeş- lerine göre Mekkeliler üzerinde çok daha fazla etkili idi. Cö- mertliğinden dolayı Mekkeliler ona “Feyyâz” lakabını vermiş- lerdi. Belâzürî (v. 279/892), Zeyd b. Eslem (ra) kanalı ile şöyle bir rivayette bulunur. Bir gün Efendimiz’in (sas) huzurunda şairin biri şöyle bir beyt okudu: “Kureyş bir yumurtaydı sonra yarıldı, Onun sarısı Abdüddâr’a tahsis edildi.” Efendimiz (sas) bu beyti duyunca Hz. Ebû Bekir’e (sas) döndü ve dedi ki: “Ey Ebû Bekir! Şair bu şiiri ilk okuduğunda böyle mi söylemişti?” Hz. Ebû Bekir: “Hayır yâ Resûlullah! Şüphesiz şair bunu ilk okuduğunda Abdüddâr yerine Abdümenâf demişti.” diye cevap verdi. Efendimiz de (sas) bunu tasdik ederek: “Evet, öyle demişti.” diye buyurmuştur.” Efendimiz (sas) Kureyşlileri İslâm’a davet ederken diğer bazı dedele- rinin adını saydığı gibi Abdümenâf’ın da adını saymış ve şöyle demişti: “Ey Abdümenâfoğulları! Allah’a inanmak suretiyle kendinizi kurtarınız.”
2.6K views06:30
Aç / Yorum Yap
2022-06-24 09:30:50 Hâşim b. Abdümenâf

Hâşim b. Abdümenâf, Kureyş Sûresi’nde zikre- dilen yaz ve kış ticari seyahatlerini başlatan ilk şa- hıstır. Genç yaşına rağmen sadece Arapların değil, Bizanslıların ve Habeşlilerin bile gönlünü fethet- miş birisidir. Emniyetin ve güvenliğin olmadığı bir zaman diliminde üstün zekâsı ve kabiliyeti ile tüm ticari yollarda bulunan kabilelerden emanname (îlâf) alarak büyük bir başarıya imza atmıştır. Bu ti- cari başarısının yanında cömertliğiyle ve ihsanıyla şiirlere, darb-ı mesellere/atasözlerine bile konu ol- muş ve kendinden sonraki nesli ona nisbeten anılır olmuştur. Babası Abdümenâf’tan sonra sikâye/ha- cılara su dağıtma ile rifâde/hacılara yemek verme görevlerini yürütmüş, bu yönü ile de dinî kimliğini de hep yaşatmıştır. Sahâbeden Abdullah b. Ziba‘râ (ra) , Hâşim hakkın- da şöyle der: “Ey kervanlarıyla beldeler dolaşan adam! Abdümenâf evladının yurdunda konaklasan ya! Onlar her taraftan eman alanlardır Eman yolculuğuna çıkan erler onlardır Varlıklı kimse yokken mal ve servet sahibi olanlardır Misafirlerine: ‘Buyurun soframıza!’ diyenler onlardır Zenginlerini fakirleriyle kaynaştıranlar Sonunda fakirleri varlık sahibi kılan onlardır Amrü’l-Ula kavmine tirid yemeği sunanlar, Kış ve yaz yolculuklarını ilk başlatan da onlardır.”
593 views06:30
Aç / Yorum Yap
2022-06-23 09:30:37 Şeybe/Abdülmuttalib b. Hâşim

Efendimiz’in (sas) dedeleri içerisinde hakkında en fazla bilgi bulunan Abdül- muttalib’tir. Yakışıklılığı, güzelli- ği, kabiliyeti, heybeti, hitabeti, idareciliği, teslimiyeti ve daha birçok hususiyeti ile tarihin altın simalarından biridir. Onun Ebrehe’ye karşı sergilediği tavır, zemzem kuyusunun yeniden bulunması hadise- sindeki gayreti, oğlu Abdullah’ın kurban edilme olayındaki duruşu ve daha birçok olayda ortaya koyduğu vakarlı duruşu dillere destan olmuştur. Ömrü boyunca zina etmemesi, içki içmemesi, kız çocuk- larının gömülmesine karşı çıkması, Hira Mağarası’nda inzivaya çekilmesi de onun özelliklerindendir. Ayrıca Efendimiz’in (sas) annesinin ve- fatından sonra ona (sas) iki yıl kol kanat germesi ve bu konudaki titizliği de onun değerine değer katmıştır. Kureyşliler ona, “İkinci İbrâhim” der- lerdi. Efendimiz de (sas) bir ömür dedesi Abdülmuttalib’i hiç unutmamış, her fırsat- ta kendini ona nispet ederek onu anmış- tır. Mesela, bıçağın kemiğe dayandığı bir an olan Huneyn’de dağılan İslâm ordu- sunu toplamak için atının üzerinde iken şöyle haykırıyordu: “Ben nebîyim bunda yalan yok. Ben Abdülmuttalib’in oğluyum.” Ümmü Eymen (r.anhâ) validemiz, dede Abdülmuttalib’in vefatı sırasında sekiz yaşlarında olan Efendimiz’in (sas) hâlini bize şöyle anlatır: “O gün, Resûlullah’ı (sas) gördüm. Abdülmuttalib’in tabutunun arka- sından yürüyor ve ağlıyordu.” Yıllar sonra bir gün Efendimiz’e (sas) sahâbe: “Yâ Resûlullah! Abdülmuttalib’in ve- fatını hatırlıyor musunuz?” diye sorduğunda Efendimiz (sas): “Evet! Ben o zaman sekiz yaşlarında idim!” demiştir
723 views06:30
Aç / Yorum Yap
2022-06-22 09:30:58 Abdullah b. Abdülmuttalib

Hz. Peygamber’e (sas) baba olma ayrıcalığını Allah ona nasip etmiştir. Güzel ahlâkı ve yakışıklılığı ile Mekke’nin en gözde gençlerinden biri olmuştu. Alnının ortasında görenleri hayran bırakan bir parlaklık vardı. O nurun evlilikten sonra Âmine valide- mize intikal eden “nübüvvet nuru” oldu- ğu rivayet edilir. Babası Abdülmutta- lib’in, kaybolan iki zemzem kuyusunu ararken yaptığı adak üzerine kuranın kendisine çıkması ile başından bir kur- ban hadisesi geçmiş ama daha sonra Allah bir vesile ile onu aynen atası Hz. İsmâil (as) gibi bu işten selâmetle kur- tarmıştı. Kurban hadisesinin hemen sonra- sında Mekke’nin en soylu ve en güzel hanımlarından biri olan Âmine ile evlenmiş, bu evliliğin üzerinden çok geçmeden oğlu Muhammed’i (sas) de göremeden bu dünyaya veda etmiştir. Efendimiz (sas) atası Hz. İsmâil’in (as) ve babası Abdullah’ın kurban edilme hadiseleri- ne gönderme yaparak bir gün şöyle diyecek- ti: “Ben iki kurbanlık babanın oğluyum. ” Yine bir gün bedevi bir Arap, bu iki hadiseyi kas- tederek Efendimiz’e (sas) : “Ey iki kurbanlığın oğlu!” diye hitap etmiş, Efendimiz (sas) de bu hitabı tebessüm ile karşılamıştı. Efendimiz (sas) altı yaşında iken annesi ile birlikte babasının kabrini ziyaret etmiş ve hayatı boyunca da hep babasını hayırla yâd etmiştir. Âmine validemizin, eşi Abdullah için şöyle bir mersiye söylediği rivayet edilir: “Artık, Mekke’nin Bathâ tarafı, Hâşimoğulları’ndan boşaldı. O, ölümün davetine uyarak Evinden örtüler ve kefenler içinde kabre gitti! Fakat ölüm, insanlar arasında Hâşim’in oğlu gibi bir yiğit bulup Onun boşluğunu dolduramaz. Bütün dostları ve arkadaşları, Onun tabutunu taşımak için üşüşmekte Ve elden ele almakta idiler, Ne yazık ki ecel hiç beklenmedik bir zamanda Onu alıp götürdü! Halbuki o, cömert ve çok merhametli biriydi.”
1.5K views06:30
Aç / Yorum Yap
2022-06-21 09:30:41 Sahâbîlerin Hadis Sahasındaki Hizmetleri

Hazret-i Peygamber’in (sav) vefatından sonra İslam dini hizmeti doğrudan doğruya sahâbîlerin omuzlarına yüklenmiş ve sahâbîler bu şuur ve idrak içerisinde kendilerini bulmuşlardır. Dünyanın birçok yerlerine İslam dini ve şeriatını ve bilhassa ehadis-i nebeviyeyi neşir ve tebliğ için sahâbîler gitmişlerdir. Mısır, Şam, Bağdat, Horasan ve saire gibi yerlere giden sahâbîler, vazifeleri olan din neşriyatı ve hadis tebliğini bihakkın yerine getirmişlerdir ve titiz bir şekilde Resulullah’ın (sav) hadislerini muhafaza, tahkik ve tesbitleri hususunda öncü olmuşlardır. Bazı âlim sahâbîlerin hadis-i şerifleri gelecek asırlara ders vermesi için manen görevli olduklarını ve bütün kuvvetleriyle onların muhafazasına çalışmışlardır. Ehl-i Sünnet itikadına/icmaına göre sahâbîler hadislerin naklinde ve tebliğinde asla yalan söylemezler. Sahâbîler, umumen âdildirler, bilerek ellerini yalana uzatmazlar ve daima doğru söylerler. Sahâbîler, öldürücü bir zehirden kaçar gibi yalandan kaçınmışlardır ve nefret etmişlerdir. Onlardan gelen rivayet tezkiyeye muhtaç değildir. Rivayet ettikleri hadislerin bütünü sahihtir. Dolayısıyla onların rivayetleri cerh ve ta’dile tâbi değildir. Başta sahâbîlerin ve kâmil muhaddislerin “ her kim benim adıma yalan bir söz naklederse Cehennem’deki yerini hazırlasın” hadisindeki tehditten şiddetle korktuklarını/kaçtıklarını ve bizlere sahih bir surette o haberleri ve hadisleri nakletmişlerdir.
843 views06:30
Aç / Yorum Yap
2022-06-20 09:30:18 Hadîs hâfızı İmâm Müstağfirî rahmetullâhi aleyh, bir zâtın şöyle anlattığını nakletmiştir:
“Çocukluğum zamanında (Hazret-i Ebûbekir ve Hazret-i Ömer radıyallâhü anhümâ’ya düşmanlık eden) Râfizî bir hocam vardı. Beni kendi yanlışını tercih ettirmeye çalışırdı. Ben de onun sözlerine inanıp Şeyhayn (Hazret-i Ebûbekir ve Hazret-i Ömer radıyallâhü anhümâ) hakkında uygun olmayan sözler söylerdim.
Bir gece rüyamda, kıyametin kopmuş olduğunu gördüm. Bütün insanlar, yüzlerini Resûlullah sallallâhü aleyhi ve sellem’e dönmüşlerdi. Resûlullah Efendimiz oturmuştu, iki yanında, iki ihtiyar zât vardı. İnsanlar, sıra ile gidip Resûlullah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimize selam veriyordu. Ben de Resûlullah Efendimize yaklaşarak selam vermek istedim. Yanında bulunan zâtlardan biri, ‘Yâ Resûlallah, bu şahıs bizden ne ister?’ dedi. Resûlullah Efendimiz, beni tutmak istedi, o sırada uykudan uyandım. O anda korkudan saçım, sakalım, kaşım ve kirpiklerim döküldü. Dört ay bu hâlde kaldım. Hiçbir doktor, bu derdimin devasını bulamadı.
Bir gün, tanıdığım biri bana geldi ve ‘Bu nasıl bir hastalıktır ki doktorlar bunun devasından âciz kaldılar?’ dedi. Ona hâlimi ve rüyamı anlattım. Şöyle dedi: ‘Sübhânallah! Niçin Resûlullah sallallâhü aleyhi ve sellem’in huzurunda, hatandan dönüp özür dilemedin? Demek ki sen salât, selâm ve okunan (dua kabîlinden olan) diğer her şeyin, onların mübarek rûhlarına ulaştığını bilmiyorsun!’
Hemen ibrik ve leğen istedi. Abdest aldım ve iki rekât namaz kıldım. Sonra tevbe edip Hz. Ebûbekir ve Hz. Ömer radıyallâhü anhümâ’nın faziletlerini kabul ve itiraf ettim. Bir hafta geçmeden saçım, sakalım, kaşlarım ve kirpiklerim tekrar çıktı.”
713 views06:30
Aç / Yorum Yap