Get Mystery Box with random crypto!

Risâle-i Nûr İzah ve Notlar

Telgraf kanalının logosu bediuzzaman — Risâle-i Nûr İzah ve Notlar R
Telgraf kanalının logosu bediuzzaman — Risâle-i Nûr İzah ve Notlar
Kanal adresi: @bediuzzaman
Kategoriler: Din
Dilim: Türk
aboneler: 6.48K
Kanaldan açıklama

Risâle-i Nûr üzerine yapılan izah çalışmaları paylaşılmaktadır.
Takip ederek istifade edebilirsiniz.
Tavsiye Risâle-i Nûr Kanalları
@meclisikuran
@saidnursi
@risaleinur_imtihan
İletişim: bediuzzaman@protonmail.com

Ratings & Reviews

4.00

3 reviews

Reviews can be left only by registered users. All reviews are moderated by admins.

5 stars

1

4 stars

1

3 stars

1

2 stars

0

1 stars

0


En son Mesajlar 2

2022-07-30 20:30:05 Evet, kâinâtta bir ulûhiyyet ve ma‘bûdiyyet hakíkati görünüyor ve bu hakíkat, bütün álemi ihâta etmiştir.

Zîrâ, bu álemde zerreden Arş’a kadar her şey birer zâkir, birer ábid, birer sâcid hükmünde olup Ma‘bûd-i bi’l-hakka ibâdet ve itáat etmektedir. Meselâ; melekler, kuşlar, yıldızlar, ağaçlar saf saf olup O’na ibâdet ediyor. Çekirdeğe “Ağaç ol” emrini verdiğinde, o kuru çekirdek, birden raksa gelerek semâa kalkıp, “Yâ Hayy! Yâ Elláh!” diyerek izn-i İlâhî ile ağaç oluyor. Her şey, O’nun emrini dinler ve O’na itáat eder. İnsân nev‘ıne gelince; insânlar tek başlarına bu álemde hükümfermâ olan ulûhiyyet ve ma‘bûdiyyet hakíkatlerini anlayamazlar, mevcûdât-ı álemin de böyle bir ulûhiyyet ve ma‘bûdiyyet hakíkatine karşı nasıl bir ubûdiyyetle mukábelede bulunduklarını derk edemezler, bu álem bir mescid, mevcûdât-ı álem raksa gelmiş birer sâcid olduğunu bilemezler ve kendilerinin de bütün mevcûdâtın üstünde bir ubûdiyyetle mükellef olduklarını düşünemezler ve böyle bir ubûdiyyeti îfâ edemezler.

İşte, Cenâb-ı Hak, kemâl-i merhametinden, nev-ı beşere bütün bu ma‘nâları ta‘lîm edecek ve bi’l-fiil ubûdiyyetiyle ders verecek peygamberleri göndermesi, ulûhiyyet ve ma‘bûdiyyet sıfatlarının, İlâh ve Ma‘bûd isimlerinin muktezásıdır. Peygamberler zümresi içinde bu vazífeyi en mükemmel bir súrette îfâ eden ise; hîç şübhesiz Hazret-i Muhammed (asm)’dır. O abd-i hás (asm), Kur’ân lisânıyla dünyâ mescidinde ve Arz mektebinde bulunan ve asırlar arkasında oturan táifelerin umûm saflarına şöyle hıtáb eder:

تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالأَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّ

Yedi kat semâvât ve Arz ve içlerinde
olan her şey, kendilerine mahsús lisânlarla o Zâtı takdîs edip tesbîh ediyor

Kaynak: İkinci İşaret’in Şerhi
843 views17:30
Aç / Yorum Yap
2022-07-28 16:12:04 Cenâb-ı Hakk’ın tekvînî olarak Zâtında, sıfâtında, esmâsında ve ef‘álinde şerîki olmadığı gibi; teklîfî olarak da Zâtında, sıfâtında, esmâsında ve ef‘álinde şerîki yoktur. Her bir fiil-i İlâhî, Cenâb-ı Hakk’ın sıfât-ı kudsiyyesine ve bin bir ism-i İlâhîsine dayanmaktadır. İrsâl-i rusül (peygamberleri göndermek) de Cenâb-ı Hakk’ın bir fiili olduğundan, o da Cenâb-ı Hakk’ın sıfât-ı kudsiyyesine ve bin bir ismine dayanmaktadır. O hâlde, her bir peygamberin gönderilmesi, sıfât-ı kudsiyyeye ve bin bir ism-i İlâhiyyeye dayanmaktadır. Dolayısıyla, kâinâtta tekvînî olarak tezáhür eden bir sıfat veyâ bir ism-i İlâhîyi inkâr etmek şirk olduğu gibi; teklîfî olarak bir peygamberi veyâ bir âyeti veyâ bir hükm-i İlâhîyi veyâ mütevâtir bir hadîsi inkâr etmek de, Nisâ Sûresi’nin 151. âyet-i kerîmesinin sarâhatiyle şirktir.

Hem bir sıfatı veyâ bir ism-i İlâhîyi inkâr etmek, bütün sıfât ve esmâ-i İlâhiyyeyi inkâr etmek hükmünde olduğu gibi; bir peygamberi veyâ bir âyeti veyâ bir hükm-i İlâhîyi veyâ mütevâtir bir hadîsi inkâr etmek de, bütün sıfat ve esmâ-i İlâhiyyeyi, belki bütün peygamberleri ve onlara inzâl buyurulan vahy-i İlâhîyi inkâr etmek hükmündedir.

Kaynak: İkinci İşaret’in Şerhi
63 views13:12
Aç / Yorum Yap
2022-07-25 19:44:00
Dünya Hayatı Fanidir…
@meclisikuran
Youtube.com/MeclisiKuran
436 viewsedited  16:44
Aç / Yorum Yap
2022-07-23 16:08:16 32. Söz 2. Mevkıf 3. Maksat 10. Ders’den Bir Kesit:

Unutulan Bir Mesele: Şükür Etmek Nasıl Olmalı?




Youtube.com/Meclisikuran
@meclisikuran
450 views13:08
Aç / Yorum Yap
2022-07-22 20:25:43 Canlı Yayın Risale-i Nur Dersi
32. Söz 3. Mevkıf (13. Ders)


287 views17:25
Aç / Yorum Yap
2022-07-21 20:16:09
Abilere Ve Hatıratlara Değil, Üstadın Sözlerine Bakmak Lazım!

@meclisikuran
Youtube.com/MeclisiKuran
808 views17:16
Aç / Yorum Yap
2022-07-19 20:44:32 İnsân, bin bir ism-i İlâhînin âyînesi, bütün álemin hulâsası, Arz’ın halîfesi, envâ-ı mahlûkátın nâzırı ve zábiti, zî-hayâtın sultánı, kâinât sarâyının en mükerrem misâfiri, álemin en mükemmel meyvesi, hılkat-i kâinâtın gáyesi ve netîcesi, emânet-i kübrânın hâmili olduğu hâlde enâniyyetinden teberrî edip kendinde naks ve kusúrdan başka hîç bir şey görmeyerek gurûrunu kırıp alnını toprağa sürer; böylece tevâzu‘ ve mahviyyetini i‘lân edip Elláh’a kurbiyyet kesb eder; zıddiyyet i‘tibâriyle tecelliyât-ı esmâ ve sıfâta mazhar olur.
Zîrâ, hadîs-i şerîfin ifâdesiyle, kulun Elláh’a en yakın olduğu ân, secdedeki hâlidir. Duánın en makbûl olduğu yer de yine secdedir. O hâlde, secdeye kapanırken Kur’ân ve Ehâdîs-i Nebeviyyede geçen duálarla çokça duá edin.

Resûl-i Ekrem (sav) şöyle buyuruyor:

اَقْرَبُ مَا يَكُونُ الْعَبْدُ مِنْ رَبِّهِ وَهُوَ سَاجِدٌ فَاَكْثِرُوا الدُّعَاءَ
“Kulun Rabbine en yakın olduğu hâl, secde hâlidir. Öyleyse orada Rabbinize çokça duá edin.”
Kaynak: Dokuzuncu Söz’ün Şerhi
391 views17:44
Aç / Yorum Yap
2022-07-17 20:31:57 Acabâ, namâzı Risâle-i Nûr’da, bâ-husús şerhini yaptığımız şu “Dokuzuncu Söz”de ta‘rîf edildiği gibi kılabilen ve namâzın bütün usûl ve âdâbına riáyet edebilen, bâ-husús namâzın ma‘nâ ve hakíkatine muvâfık bir súrette bu vazífeyi edâ edebilen var mıdır? Risâle-i Nûr talebesinin en ehemmiyyetli vazífelerinden biri de, böyle hakíkí bir namâzı kılmaktır. İmâm Ebû Hanîfe demiş ki: “Namâzın on iki bin âdâbı vardır. Ben, sekiz bin âdâbını biliyorum.” Bu sözü, Diyârbakır’da bir hócaya söyledim. Dedi: “Sen ifrât ediyorsun.” Dedim: “Türkiye’deki bütün hócalar toplansak, değil âdâb ve usûlüne uygun bir namâzı kılmak, bütün âdâb ve usûlüyle abdest almayı dahi beceremeyiz.” Bütün hócalar, bu konu için bir araya gelip bir ay uğraşsa, dört mezhebe göre bütün âdâb ve usûlü ile belki bir abdest alabilirler. Bir ferdin tek başına dört mezhebe göre bir abdest almaya gücü yetmez. Zîrâ, abdestin âdâbı pek çoktur. Bir kısmını yapsa da diğer kısmını unutur.

İşte, namâzı böyle usûl ve âdâbına muvâfık bir súrette kılamadığımız için, namâzın sonunda otuz üç def‘a اللّٰهِ سُبْحَانَ diyoruz. Ya‘nî, “Yâ Rabbi! Sen her türlü kusúrdan münezzehsin. Emrine ittibâ‘ ederek namâz ibâdetini edâ ettim; ancak, usûl ve âdâbına uygun bir namâz kılamadım. Kıldığım bu namâzda dahi pek çok kusúrâtım olmuştur. Kusúrâtımı i‘tirâf ediyor; afv ve mağfiretimi nihâyetsiz rahmetinden taleb ve niyâz ediyorum” diyoruz.

Hem tesbîhâttâ otuz üç def‘a اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ diyoruz. Ya‘nî: “Yâ Rabbi! Namâzda sana şükr ettim. Fakat, o şükrüme de bir şükür lâzımdır. Zîrâ, hamd ve şükür vazífesini de hakkıyla îfâ edemedim.”

Hem otuz üç def‘a اَكْبَرُ اَللّٰهُ diyoruz. Ya‘nî, “Ey Rabbim! Namâzda Seni gereği gibi ta‘zím edemedim. Zîrâ, Sen, nihâyetsiz kemâl sáhibisin. Benim acz, fakr, naks ve kusúrdan başka bir sermâyem yoktur. Kılmış olduğum namâz da naks ve kusúrdan hálî değildir” diyoruz.

Kaynak: Dokuzuncu Söz’ün Şerhi
628 views17:31
Aç / Yorum Yap
2022-07-14 20:35:05 Tevhîde açılan en büyük pencere rızık, hidâyet ve şifâdır. Eğer bunlar esbâb ve tabîata verilirse, bu pencereler kapanır ve bütün teşekkürât ve minnetdârlık o sebeblere verilir. İşte, Kur’ân-ınMu‘cizü’l-Beyân, pek çok âyet-i kerîmesinde “rızık, hidâyet ve şifâ” gibi fiillerin doğrudan doğruya Hálık-ı Kâinâtın birer hediyyesi ve ni‘meti olduğunu bildiriyor, esbâb ve tabîatı şiddetle redd ediyor, bütün teşekkürât ve minnetdârlığın Ma‘bûd-i Bi’l-hak olan Elláh’a mahsús olduğunu ifâde ediyor. Zîrâ, nev-ı beşerin en fazla gaflete düşüp esbâba verdiği üç fiil; hidâyet, rızık ve şifâdır.


Dâire-i kesretin en büyük ni‘meti, îmândır. “Filan şeyhe gittim, îmân bana nasíb oldu” deyip îmân ni‘metini sebebe vermek veyâhúd “Ben çalıştım, îmânı kazandım” demek yanlıştır. Zîrâ, dâr-ı saádet olan Cennet’i kim yaratmışsa, hüsn-i mücerred olan îmân ni‘metini bahş eden de O’dur. Çünkü, îmân,Cennet’in bahâsıdır. O hâlde, Cennet’i, mahall-i mükâfât olarak veremeyen, onun anahtarı olan îmânı da veremez. Bu, hîç kimsenin haddi değildir.
Kaynak: İkinci Şua’ın Şerhi
548 views17:35
Aç / Yorum Yap
2022-07-11 20:24:28 Evet, insânın kemâli Hálık’ını tanımakladır. Bir belâ, bir musíbet geldiği zamân aczini ve za‘fını anlayıp dergâh-ı İlâhîye duá ve niyâz ile ilticâ eden nerede; feryâd ü figán koparıp hükm-i İlâhîye isyân eden nerede? Akıllı, edebli, Sultán-ı Kâinâta karşı terbiyesini takınmış kâmil bir mü’min nerede; akılsız, edebden mahrûm, mağrûr, zelîl bir ásí nerede?

Dünyânın belâ ve musíbetleri yağmur gibi geldikçe, iki noktayı elden bırakmayın.

Biri: اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ deyip şükr edin. Diğeri: Duá ve niyâz iledergâh-ı İlâhîye ilticâ edin. “İsteğim verilmedi” deyip duádan vaz geçmeyin, rahmet-i İlâhiyyeden ümîd kesmeyin. Yüzyirmi yaşına kadar çocuğu olmayan Zekeriyyâ (as)’ın duásına icâbet edip ona Yahyâ (as) gibi bir veled-isálihi ihsân eden Rahîm bir Rabbi unutmayın. Kezâ, dokuz yüz elli seneteblîğ-i risâlet vazífesine karşı putperest kavminden ezâ ve cefâ görenNûh(as)’ın duásını hátırlayın. Elláh (cc), onun duásı hürmetine ehl-i küfrü helâk etti, ehl-i îmâna necât verdi. Duánın ne zamân, nerede ve nasıl kabûl olunacağı mechûlümüzdür.

Hulâsa: Beşer, iki noktayı aslâ unutmamalıdır:

Biri: Cenâb-ı Hak, “Rahîm” isminin tecellîsiyle îmânve ubûdiyyet ile dergâh-ı rahmetine ilticâ eden mutí‘kullarının duálarını kabûl edip onlara maddî ve ma‘nevî ihsân veikrâmda bulunur.

Diğeri: İnkâr ve isyânları sebebiyle gadab-ı İlâhîye dûçâr olan ásí kullarını “Azîz” isminin tecellîsiyle maddî ve ma‘nevî helâk ve azâba müstehakeder.
Kaynak: İkinci Şua’ın Şerhi
287 views17:24
Aç / Yorum Yap